Kendi anladığım,

                                                    Cengizhan Orpak

20.7.2021

 

Dünyanın başlangıcında insan yoktu.

Allah bir düzen içinde cennet bahçesi olarak yarattı dünyayı, öncesinde Melekleri yarattı ve melekler tüm oluşun, her şeyin vazifesini yapması için Allah’ın emrine amade, işleyişini yürüttüler, yürütüyorlar. Cennette, yeterli ve takdir edilmiş bir ölçü ile tüm yaratılmışlar üstlerine düşeni eksiksiz ve layığı ile yerine getiriyorlar. Yaratılmış olan her şey meleklerin idaresinde yani Allah’ın kontrolünde mükemmel bir işleyiş ile yaratılış maksadına göre çalışıyor. Bu Sistemin içinde, tüm bilgi verilmiş ve öğretilmiş olarak, Allah’ın belirlemiş olduğu kader geldiğinde kendi kendine doğru karar alabilecek ve tüm yaratılmış olana, bilerek ve isteyerek, anlayıp anlamlandırabilecek ve sahip çıkacak, dünyayı daha da güzelleştirecek, imar edecek halife olarak İnsan yaratıldı.

En mükemmel şekilde yaratıldı insan. Ona Kur’an öğretildi, kalemle yazmak öğretildi, ifade etmek öğretildi, Rabbini bildi insan. Tüm isimler, manalar öğretildi, Doğru olan gerçek manalar, kalbinde insana öğretilmiş olarak yaratıldı insan.

Her bir insan özel ve farklı yetenekler ile donatıldı, bu yeteneklerini kendi çabası ile bulup hayatına yansıtacak ve üstesinden gelebilecek kabiliyetteydi. Üstelik bu yeteneklerini, bilgisini nasıl kullanacağı da tamamen kendi istek ve iradesine bırakılmıştı. Fakat İnsanın (ruhunun) içine konduğu vücudun günlük isteklerine karşı, kendi yaratılışındaki maksadına göre doğru olan isteklerini yaptırabilmesi, daha açık bir ifade ile vücudun istek ve ihtiyaçlarını verecek ama kendisi farkında olarak, bilerek, doğru hükümler ile vermesi gerekiyordu. Bu konuda maalesef deneyimli değildi ve azimli de olmadı. Direnemedi. Vücudunda birçok uzvuna hükmedebiliyordu ama diğer tüm canlıların da idarecisi olduğu gibi aklını istek ve ihtiyaçlarını idare eden melek onun yeterli olmadığını ve diğer tüm canlıları yönettiği gibi onu da yönetilme ihtiyacı olduğunu ve bir süre için, en azından bu kabiliyeti kazanana kadar mutlaka yönetilmesi eğilimindeydi. Her şeyi Yaratan Allah, İnsana bu yöneticilik ve doğru hükme varma konularında yol göstermek için birçok destek verdi – veriyor. İnsan diğer yaratılmışlardan farklı olarak içinde olduğu vücudun istek ve arzularını kendi başına yönetebilecek, yaşadığı doğada doğru hüküm verecek kabiliyette, yolunu bulup, kendi kendine, farkında olarak hem kendine hem de yaşadığı dünyaya hükmedebilecek olarak yaratıldı. Allah’ın bildirdiği sisteminin bilgisi ve doğrultusunda. Allah’ın bize bildirdiği kâinatın tüm bilgisini içeren, Allah’ın katında bulunan her şeyi kapsayan kitabın açıklaması olan Kur’an ile gerçek yaşamın, yani sonsuz yaşamın içindeki kısacık dünya, yaşamımızda idrak edilebilecek farkındalığı kazanmamız içindir.

Onun için insana, doğrudan bir arı gibi, görevi bildirilip, Allah ve elçileri melekler tarafından yönlendirilip vazifesini yapması istenmemiştir.

Arıya yüklenmiş olan görev bal yapmaktır. Bu görünen vazifedir. Rızkı için çalışması gerekir gibi anlaşılabilir. Gerçekte, daha derin ve önemli vazifesi ise yeşil doğaya yaşam imkânı kazandırmaktır.

Her insanın kendisinin yaratılış maksadını bulması, bilerek, anlayarak ve isteyerek doğru amaca giden bir yolda yaşam sürmesi gerekir. Görünen durumun dışında çok daha önemli bir şeyin parçası olduğunu anlamalı ve kabul etmelidir. İnsanın kabul ve teslimiyet göstermesi ve yaratılışına uygun olan doğru yolu bulması için insana yol gösterilmiş, destek verilmiştir.

Cennette yaratılan insan; İsteklerini, emirlerini aklına iletse bile beyni (insanın nefsi – şeytan – cin ) onun bu isteklerini, kendi istekleri ile değiştirebiliyor ve insana kabul ettirebilecek şekilde güzel gösteriyordu.

Vücudunun, nefsinin günlük istek ve arzularına söz geçirip doğru hükmedemeyince, bu konuda daha fazla deneyime sahip olabilmesi için yeniden yaratılış gününe kadar mühlet verilmiştir ki, farklı farklı birçok hisler ve durumlarda kalan insan, bu beceriyi kazansın. Yani hem kendi vücuduna hem de dış etkenlere karşı doğru hüküm verebilecek bir yeteneğe ve bilince kavuşsun. Böylece azimli bir çalışma ile başarılı olursa, Cennette ilk yaratıldığı derecede, ebedi - yeterli bir yaşam bulsun.

İnsanın dünyadaki alıştırma ve deneyim kazanma süresi, düzenli bir çalışma ile yeterli süredir. Dünyada yaratılan insan yeterli süre ve fıtratına konmuş olan arayış bilgisi ve gönderilmiş elçiler aracılığı ile doğru olan yolu bulabilecek vakte sahiptir. Araştırma, anlama ve uygulama için doğarız, büyürüz, gelişir ve yaşlanırız. Bu farklı süreler içinde farklı şarlar oluşur. Koşullar ne olursa olsun, gelişmemiz ve doğru hüküm verebilen olmamız için yeterli deneyime sahip olacak ve hikmet ile uygulayacak imkânlar önümüze çıkartılır. Hiçbir şey tesadüf eseri değildir. Kişinin yaratılışına uygun imtihan da yaratılmış bir kader iledir. İnsanı yaratan da ona uygun şartları da yaratan Allah’tır. Her karşılaştığımız kişi veya olay, gerekli koşulların uygulamalarını ve bu durumlara karşı vereceğimiz tepkilerin, kalbimizde oluşacak duyguların toplamının bizi İnsan yapması içindir. Her yaşanan durum, gerçekte sonraki yaşanacaklar için bir hazırlıktır. Belirlenmiş bir kader (yaşamın algoritması, gereken neyse ona ulaşmak için çizilmiş olaylar zinciri) ile “Halife insan olabilecek miyiz” in sınavı olarak yaşanan bir hayat.  Rehber olarak verilmiş Allah’ın kitabı, yaşam konusunda daha çabuk ve kolay deneyim kazanmamıza ve anlamamamıza imkân veriyor.

 Hikmet verilen kişi kurtuluşa, başarıya kavuşur. Açıklamak gerekirse, teorik olarak anladığımız doğru bilgiyi, pratikte hayatta uygulamaya geçirebilen başarmıştır.

Bu deneyimi insan 40 yaşına kadar kazanabilmelidir. Bu seviyeye gelmiş olan bir insan, dünyanın daha güzel daha doğru ve anlamlı yaşanılabilmesi için çok büyük bir avantaj sağlamış olur. Dünyada kendisini ve çevrelendiği dünyayı ıslah etmek ve doğru uygulamalar ile yaşayabilmek için imkân kazanmış olur.

Zamana bağlı, belirlenmiş süreli yaşam, ruhun evrimleşmesi ve sonraki sonsuz yaşam için hazırlıktır.

Allah’tan geldik ve Allah’a döneceğiz.

Allah en doğrusunu bilir,

Yaşamı suda tek hücreli bir dişi hücre ile başlatan ve ondan da eşini yaratan Allah, bizim hesabımızla milyarlarca yıl içinde aynı canlılığı eşler olarak çeşitlendirerek, çoğaltarak evrimleştirerek bu günkü bildiğimiz tüm canlıları yarattı. Yaratmaya ve yönetmeye devam ediyor.

- Bu Allah’ı Tek, Tüm canlıları da Akraba yapıyor.-

 İlk canı (Ruhu) kendinden veren Allah tüm canlılar için kendi tek olan ruhu tümüne vermiş oluyor. Son yaratılan beşer; anlama, ifade etme, karar verebilme, doğruyu ayırt etme veya yanlışa gitme gibi özelliklerini hayatında uygulamaya geçirip bir sonraki evirileceği insan (cennetteki yerini almış insan) olabilir ve başaran olursa Allah’ın sistemi içinde olması gereken yere, olması gerektiği gibi gönderilecektir.

 Başımıza gelen iyi – kötü olarak tanımladığımız olayları kalbimizi şekillendirir. Verdiğimiz tepkiler sonucunda bir şekil alır kalbimiz ve bu durumların sonucunda olduğumuz, dönüştüğümüz yeni duruma göre sonraki kararlarımızı alırız. İyi veya kötü seçimi bizimdir. İyilikler iyi olanı, kötüler de kötü olanı kolaylaştırır.

Ruhumuzun bir evrim geçirip bir sonraki yaşam için gerekli olan şartlara uyum göstermesi ve cennette yaşamaya uygun olarak kendini şekillendirebilmiş olmalıdır. Bedenin günlük isteklerinden arınmış, yani şeytanın (Cin’in) diğer tüm yaratılmış canlılarda başarılı bir şekilde yapmış olduğu görevi, insan olarak kendi başına yüklenebilmiş olan kişi, Allah’ın sistemine uygun hükümler ile uygulayabilecek olgunluğa ulaşmış bir şekilde, yaşadığı dünya içinde her şart ve koşulda kabul ve teslimiyet göstermiş olduğu huzurlu ruh seviyesine ulaşmıştır.

İnsanın yaratılışında, tüm bilgiye sahip olarak yaratıldığı ve işlerin idaresini yüklenmiş olan tüm meleklerin insana tabi olmaları istenmiştir. Sadece bir melek buna karşı çıkmış, diğer tüm canlılar ile aynı özden (topraktan) yaratılmış olan insanın da yaşaması için gerekli olan yönetimi kendi başına başaramayacağını bu sebeple insana tabi olamayacağını, insanın henüz eksik olduğunu, yeterli olmadığını ve yöneticiliğini kabul edilemeyeceğini savunmuştur.                                                                        Cennette yaratılan insan, açlık, susuzluk, giyinme ve sıcak – soğuktan korunma gibi hiçbir sorun olmaksızın yaşayabiliyorken, bilgi de verilmiş olduğu halde, yine de gerçekten de şeytana yenik düşmüş ve sonucunda dünyanın son bulacağı saate kadar birbirlerine düşman olarak kıyamete kadar mühlet verilmiştir.

İnsanın bu konuyu, yani kendi iç dünyasında ve dış dünyada olan ne varsa, hakkında doğru hüküm verebilecek, anlayacak olgunluğa ulaşması, maddeyi ve öte yaşamın gerçek manaları ile bilgiyi, dünya yaşamında uygulamaya çalışması ve gerçek başarıya ulaşabilmiş olarak, cennetteki sonsuz yaşama uygun halde dönmesi amaçlanmıştır. Bu beden içinde yaratılan insan, istenecek güzellikte süslenmiş olan Dünya içindeki yaşamı, gerçek yaşam değil, sadece kısa süreli bir eğitim yeri kabul ederse, hem bu dünyada hem de göremediğimiz ama varlığını bildiğimiz sonraki yaşamda başarılı olmuş olur. Dünya yaşamında sevdiğimiz tüm kişiler ve maddi güzellikler Allah’ın bildirdiği sınırlar içinde kalabildiği sürece bize verilmiş lütuftur. Seçimler, her durumda Allah yönünde ise mutluluktur. Allah yönünü seçebilmek ise verilmiş olan kılavuz bilgisine dayalıdır. Kur’an ile akıl edip yaşanıyorsa mümkün olabilir.

 Yapılması gereken yapılmış, yaşamın hakkı verilmiş bir yaşam. Ne yaşadığının farkında olarak geçirilmiş bir ömür. Dünyadaki yaşamın tam olarak genel anlamı budur. Çünkü insan kendi iradesi ile bilinçli olarak bu seviyeye gelebilme kabiliyetine de sahip olarak yaratılmıştır.

Tabi İnsan eğer isterse. Allah, isteme özgürlüğünde yaratmıştır insanı. Allah istediği için biz isteyebiliyoruz. Bu konuda azimle çalışırsa, okur ve bu dünyada ne yapmakta olduğunu anlamak için aklını doğru kullanırsa, Allah’ın sistemine uygun işler yapar, kalbindekini aklına geçirir ve uygulayabilir ise başarıya ulaşır. İstemezse; sonraki yeniden yaratılış vakti geldiğinde, Cennette tekrarlanacak hatayı yeniden yapması olası iken, cennet yaşamına elbette ki uygun olmayacaktır. Orada yaşam şartı ruhun gelişerek, Allah’ın ilk yaratılışta istediği gibi meleklerin secde edebileceği, tabi olacağı vasıfları anlamış, manaları bilerek uygulamış, şahitlik etmiş ve o istenen seviyeye gelmiş insan olabilmektir.

Bu Dünya’da yaşamak elbette İnsan için kolay değil. Her yönüyle, zayıf ve ilgiye muhtaç olarak anne karnında başlayan serüven, evre - evre farklı koşullar,  farklı milyonlarca varyasyonlar içinde yaratılmış ve yaratılmaya devam eden insana, gelişip öğrenmek, anlamak ve kendi yaratılış amacını gerçekleştirmek için büyük bir sorumluluk yüklüyor. Allah; insana, olması gereken kişi olması için her türlü desteği sunuyor.

Dünyanın yaratılmasında Allah’ın bir maksadı olduğu gibi, Her insanın yaratılmasında da farklı bir maksat var. Tüm yaratılış bir ölçü, bir kader ile planlı olarak yaratılmıştır. İnsanın hedefine varması için, Allah yol gösteriyor yaşamın her anında. İhtiyaç duyabileceği her türlü donanım ile yaratılmış olan insan, anne babasından aldığı genetik aktarım ve ahlaki bilgi ile yaşadığı kendi çevresinden öğrendiği doğru ve yanlışlardan sonra, kendi yaratılışında ki insana verilmiş ve gerçekleştirmesi gereken özel maksadı bulmak ve kendine yazılmış hedefine, varacağı mutlu sona odaklı olarak çalışırsa, Allah’ın verdiği açık ve net kılavuz üzere bir hayat yaşarsa anlamış ve inanmıştır,

İnsan eğer İnanmışsa, Başarmıştır.

Bu kılavuz Allah tarafından, insana lütfedilmiştir;

Tüm gönderilmiş olan peygamberler ve son peygamber, (s.a.v.) insanın ilk yaratılma gününden kıyametin kopacağı güne kadar tek bir aynı kılavuzu ortaya koymuşlardır.

Değişmeden kıyamete kadar korunacak ve açıklanmış - açıklanacak olan Kur’an, insanlara fayda sağlamak için ihtiyaçları olan;

- Evrenin tüm bilgisi ve işleyişi hakkında bilgi,

- Dünya yaşamı nedir? Ne içindir? İnsan nedir?

- Bu dünyada yaratılış amacına ulaşmak, başarılı olmak,

- Doğru ile yanlışı ayırabilme,

- Yaşarken iç dünyanı huzurlu ve mutlu kılma,

- Dış dünyayı anlama ve uygun hareket etme,

- Diğer insanlar ve tüm canlılar ile doğru ilişkiler kurma,

- Anlama ve anlamlandırma kabiliyeti,

- Yaşam nasıl başlıyor, nerede son buluyor, nasıl devam ediyor,

- Allah’ın sistemine uygun çaba göstermek,

- Allah’ın sistemi içindeki sonsuz yaşamda kurtuluşa kavuşmak,

İçin bir kılavuzdur.

Çünkü Allah yarattığı ve anlama kabiliyeti verdiği insanı, başıboş bırakacak değildir.

 

 

 

 

 

Allah:

Kur’an da ilk anlaşılması gereken konu, “Allah’tır.

Göklerde ve yerde olan her şey, canlı ve cansız her şey “Allah” tır, - Allah’ındır. 

“İlah yoktur, yalnızca Allah vardır”.

Allah; insan aklının düşünebileceği, hiçbir benzer bulamayacağı ve bilgimiz kadarı ile var olduğumuzu düşündüğümüzden daha büyük olan bu evrenin tümü üzerinde, gücü-imkânları sınırsız, her şeyi kapsamış olandır. Yaratılışın başında, oluşunda, işleyişinde, sonunda ve tekrarında tek güç ve hükmeden olandır. Bilgisi, haberi, etkisi, en küçük atom altı parçacıktan dağlara, yıldızlara kadar ve bizim bilmediğimiz 7 kat göklerde ve bir o kadar yerlerde tüm her şeye tek bir Sistem ile hükmedendir.

Her şey Allah’ın Sistemi ile hareket eder.

Her şey Allah’ın sistemine bağlıdır.

Her şey birbirine bağlıdır. Her şey Allah’a bağlıdır. Çünkü tek var olan Allah’tır.

Düşen bir yapraktan haberi olan Allah’tır.

Tüm atomlar ve atom altı parçacıklar birbiriyle bağlantılıdır ve Allah’ın sistemi ile hareket eder.

Allah Bir’dir. Tek bir sistemdir. Tek bir güçtür. Tek bir şekillendirendir. Tek bir kontrol edendir. Tek bir ölçü koyandır. Tek Bir Yaratandır.

Her şeyi kapsayan bir tek sistem ile tek bir yaratılış.  

Allah’ın sistemi, zaman ve mekân boyutlarının üzerinde, Sonsuz olan tek bir sistemdir. Başlangıca ve sona bağlı olmaksızın, zaman ve mekân mefhumu olmadan çalışan mükemmel bir sistemdir. Allah’ın sistemi dışına çıkamaya çalışan her uygulama çökmeye mahkûmdur, çünkü uyumsuzdur. Allah’ın sisteminde bir uyumsuzluk mümkün değildir.

 

 

Allah “birisi” değildir.

İstekleri, arzuları yoktur. Olmasını istediği şeye ‘Ol’ der o da olur. İhtiyaçları yoktur. Var olması bir ihtiyaca veya sebebe bağlı değildir. Mükemmel bir düzen içinde çalışan, değişmez, bozulmaz bir sistemdir.

Allah’tan korkun, Allah’a dayanın,

Sistemi anladığımız zaman tek korkulacak olan azamet sahibi olan Allah’tır. Başka hiçbir şeyden korkulacak hiç bir şey yoktur. Allah’ın sistemine uygun davranamamaktan, aykırı hatalar yapmaktan, düzene, ölçüye, Allah’ın koyduğu sınırlara uyamamaktan korkun. Allah’ın yardım etmemesinden korkun. Bilin ki Allah yarattıklarına karşı çok merhametli ve şefkatlidir. Büyük ve azametli gücün, her şeye gücü yeten Allah’ın size yardım ve yol göstermesi olmazsa yaşamda da, sonraki hayatta da hiçbir şey veya hiçbir kimse yardımcımız olamaz. Allah’tan korkun ki, çok büyük bir gücün sizi koruma altına alması ve yardım etmesini umuyor olabilin. Allah’ın izin vermesi dışında başımıza hiçbir musibet gelmez. Yaşamın her anında Allah’ın yardımı ve yol göstermesi ile iyi olana ulaşabiliyoruz.

 

 

Allah’ın Sistemi;

Milyarlarca bildiğimiz ve bilemediğimiz canlı – cansız yaratılmışın var olduğu bir evren, Yedi kat Gökler ve miktarı kadar olan yer içinde her şeyin Rabbi olan Allah. Aynı zamanda göremediğimiz bilinçli ve bilinçsiz canlılar ile birlikte yaşadığımız bir dünya. Bir tek Sistem ile çalışmaktadır. Her şey tek bir sistem ile yaratılmıştır.

 Dünyanın çekirdeği ile atom çekirdeğindeki benzerlik, Kâbe’nin etrafında dönen insanların, güneşin, ayın ve dünyanın dönüşünde ki benzerlik, elimizdeki tesbih, bize tüm sistemin tek olduğunu ve insan olarak bizim de bu sisteme uyum sağlamış olarak yaşamamız gerektiğini anlatır.

Dünyada zamanın var olması, dünya yaşamın süreye bağlı olduğunu, bir başlangıcı ve sonu olduğunu, ancak sonsuz yaşamın Allah’ın yanında olduğunu gösterir. Birbiriyle çakışan hiçbir sistem göremiyoruz. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar tek bir sistem ile var edilmiştir. Dahası, canlı - cansız tüm yaratılmış olan aynı atom moleküllerinden inşa edilmiştir. Dünya hangimizin daha iyi olanı yapacağını denemek için kurulmuş bir sistem. Detaylı bir bakış ile baktığımızda mükemmel olmasının yanı sıra, aklımızın alacağından çok daha fazla detaylandırılmış. Milyarlarca canlının birlikte yaşadığı bir sistem, hem de insanın ulaşamayacağı sınırların ötesinde detaylandırılmış halde.

Kur’an’da tüm canlıların bir tek dişi canlıdan ve eşinin de ondan yaratıldığı ve tüm canlıların eşler olarak / çiftler olarak çoğaldığını ve tüm canlılar arasındaki yaratıcımızdan gelen akrabalık bağlarını korumamız, Allah’tan korkup, saygı göstermemiz istenmiştir.

İnsan bunların önemli bir parçasıdır. Önemlidir çünkü bilecek, anlayacak ve karar verebilecek imkân sunulmuştur insana. Daha da önemlisi sistemin nasıl çalıştığı ile ilgili bilgi verilmiştir. Allah; Seçilmiş insan peygamberlere, tüm sistemin çalışması için görevli melek elçiler aracılığı ile fıtratlarına uygun Allah’ın sistemi ve çalışması anlatılmış, doğru uygulamaları öğreterek, insanların Allah’ın sistemine göre yaşam sürmeleri için yol göstermiştir. İnsana keyfiyet verilmiştir. İster doğruyu, ister yanlışı uygular. Neyi nasıl yapabileceği, hangi şartların nasıl oluştuğu, nasıl destek verildiği, gücünün ölçüsünün nereye kadar olduğu, bu yaşadığı sistemde görevi, amacı, maksadı ve olması gereken nedir? Hepsi açıklanmıştır. Ancak neyi, nasıl yapacağı konusunda yolu seçmek kendine kalmıştır.

 Yanlış olan hükümler ile mutlu ve iç huzurlu bir yaşam başarılamaz, çünkü sisteme ters olan bir uygulama mutlaka çökecektir, sonuca varamayacaktır. Doğru hükmü bulmak ve iyi eylemlerde bulunmak gerekir. İnsanın aklı, günlük ihtiyaçları gidermek için çalışırken, kalbi, doğru yolun, sonunda varacağı başarı için çalışır. Tüm çaba mutlu sona ulaşmak içindir. Kendi yaşamımızda her şeyi deneyimleyip öğrenmenin çok büyük bir bedeli olacağı için, insana verilmiş hediye olan; okumak – anlamak, düşünmek gibi özelliklerimizi kullanarak, doğru için çalışmak, daha bedelini ödemeden açıklanmış bilgi ile doğru uygulamaları önceden bulmak ve kalbinin gösterdiği hedefe ulaşmak asıl amaç olmalıdır. Buna rağmen yapılabilecek hataları fark edip anlayarak, hemen doğruya yönelmek mümkündür.

 Allah’ın Sistemi’nin bilgisi insanın kalbinde verilmiş olması; İnsanın yaşamı buyunca iç dünyasında huzur, mutluluk, dış dünya ile uyumlu bir yaşam sürmek ve sonsuz başarıya ulaşmak için bir lütuf olarak sunulmuştur.

Her şey Tek bir sistem içindedir. Atom çekirdeğinin etrafında dönen nötronlardan, uzayda hareket eden gezegenlere kadar. Her şey Allah’ı tesbih eder. Hac’taki tavaf gibi. Tek bir sistem ile yaratılmış ve yürütülen bir evren.  

Tek olan ve bozulmadan hep çalışan, sonsuz bir sistem. Nereye bakılırsa bakılsın canlıların içindeki hücreden, cansızların en uç noktasına kadar aklımızın alamayacağı büyüklükte bir evren içinde değişmez bir tek sistem.

İnsana bu sistemde seçim yapabilme iradesi, anlama – anlamlandırma yeteneği verilmiştir. Tüm sistemin nimetlerinden faydalanabilecek imkân verilmiştir. Sistemin kurallarını anlayıp ona göre çalışılır ise. İnsan bu kuralları anlamak zorundadır. İşleyiş, yani Allah’ın sistemi değişmez. Allah hüküm verir ve kuralları koyar. Allah’ın Sisteminde değişme bulunmaz. İnsan da bu sistemin içindedir. İnsanlar arasındaki fark; sistemi, Allah’ın dinini ne kadar içselleştirdiği ile ilgilidir. İnsan ne kadar anlamış ise o kadar iyi yaşayabilir, o kadar hayatına yansıtabilir.

 Bilen ile bilmeyen hiç bir olabilir mi?

Bu bilginin faydası, insana yaşadığı yaşamın bu gününde ve sonraki sonsuz yaşamında huzur ve mutluluktur.

İnsan, Allah’ın sisteminin içindedir, kendini tüm sistemden farklı bir yere konumlandıramaz.

Allah’ı da kişiselleştiremez. Allah, insan aklının düşünebileceği bir kişi veya benzeri olan bir şey değildir.

“ iki ilah edinmeyin, O ancak tek ilahtır.”

Çünkü Allah her şeyi kapsar.

İlah yoktur, sadece Allah vardır.

İnsan kendisini bu sistemin dışında farklı gördüğünde, kendini ilahlaştırır.

Yüce Kur-an ’da bize bildirdiği gibi, bu evrenin sonu gelecektir ve kıyametten sonra da yeni bir yaratılış ile devam edecektir. Nasıl devam edeceği de bildirilmiştir. İnsanın ne konumda olabileceği de bildirilmiştir. Konumunu belirlemek ise insanın keyfiyetine ve çabasına bırakılmıştır. İster şükreder, ister nankörlük eder.

 

 

Çok büyük bir mucize var!

Elimizin ulaşabileceği, aklımızın alabileceği, gözümüzün görebileceği, kulağımızın duyabileceği ve kalbimizle anlayabileceğimiz yakınlıkta bir mucize.

Sadece istemek ve ona yönelmek yeterli. İnsan olarak bu (ayetlere) mucizeye ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç sebebi ile insana, yani her bir şahsa özel, mucize olarak gönderilmiş bir kitap var. İçimizde zaten olan, yaşarken hissettiğimiz ama doğru yaşamak için bilgisine ihtiyaç duyduğumuz bir mucize.

Kur’an’da anlatılan örnekte; soruyorlar; ‘Bu Peygamber’e de öncekilere verilen gibi mucizeler indirilmeli değil miydi’ diye, cevap veriliyor; Kur’an’ın onlara okunuyor olması, mucize olarak yeterli değil mi?

Her şahıs farklı milyonlarca varyasyonda duygular yaşar ömrü boyunca. Her durum farklı duygular ve buna bağlı tepkiler oluşturur. Her yaşanan duygu ve tepki de sonucunda insanı şekillendirir. Ve her insanın durumuna göre cevaplarını bulabileceği Mucize Kitabımız elimizdedir. Hataların da doğruların da toplamıdır insan. Geriye dönmek ve hataları düzeltmek mümkün değil ki geriye dönelim de olduğumuz insanı değiştirelim. Ancak hatalarımızı anladığımız zaman, hatalara tövbe etmek, bağışlanmak ve değişmek mümkündür. Hayatta olduğumuz müddetçe.

Her insan hata yapar, doğrudur. Bilgiyle donanmış, yaşam konusunda ihtisas sahibi kişi bildiği, kavramış olduğu konuda, hele ki bunu içselleştirmiş ve hayatına uygulayabilmiş ise, bilgili olduğu konuda doğruya en yakın olan kararı verecektir ve uygulayacaktır. O insan verdiği karardan, uyguladığından memnun, huzurlu, mutlu olacaktır. Pişmanlık duymayacaktır. Verdiği karar onu hem başarılı hem de huzurlu birine dönüştürecektir.

Bir konuda, mesela tıp uzmanı olmak isteyen birinin bilgi ve yaşam tarzı kazanması, ancak bir ömür boyu çalışmakla mümkündür. Bunun için, çocukluğumuzdan itibaren yoğun bir emek verip çok çalışmak gerekir. Ulaşılması gereken hedefler için tüm yeteneklerin, aklın ve bilginin doğru zamanda doğru bir şekilde hedefe odaklanması gerekir. Yaşanan her türlü olumsuzluklara, istenmeyen durumlara rağmen yılmadan çalışmak gereklidir. Hatta bu o kadar ki, hayatımızın genel bir normali haline gelir. Hedeflerimiz için gereği kadar çaba sarf etmekten elbette kaçmayız. Pes etmeyiz. Ümitsizliğe kapılmayız. Hatalarımızı telafi etmeye çalışır, gerekirse tekrar başlarız. Hedefe ulaşıncaya kadar çalışırız. Sonuç olarak amaçladığımız konunun uzmanı oluruz. Artık vereceğimiz kararlar en doğru, başarılı ve daha iyiye götüren sonuçlar kazandırır. 

Peki, bu ihtisas konusu, birebir kendi dünya yaşamımız konusunda ihtisas sahibi olmak için olsa, bu ihtisas ile dünya ve sonsuz yaşamın başarı kapıları açılacak ve Allah’ın rızasını kazanmak için olsa, elbette bu, daha büyük bir çabayı hak eder. Çalışanlar bunun için çaba göstermelidir.

Bu dünyada insan olarak yaratılmış olmak bir lütuftur. Tüm canlı yaratılmışlardan farklı olarak neden, nasıl, sonuç ilişkisini anlayabilme ve ona göre karar ve özgür tepki verme keyfiyeti sadece insana sunulmuş, imkân tanınmıştır. Bu yaşantıyı el yordamı ile deneyimleyerek birçok hataya maruz bırakmak, bilgiye ulaşamadan, cahilce harcamak çok büyük bir israf ve nankörlük olur. Her insan kendi yaşamında çalıştığı, çabaladığı ölçüde bir seviyede yaşama kavuşur.                                  Kitap’ın bilgisine erişmiş olan elbette, mucizeye vakıf olacaktır. Verdiği kararlar ile yaşamındaki uyguladıkları ile doğru, huzurlu ve mutlu olacaktır.

Elimizde yaşam konusunda ihtisas yapılabilecek mucize bir Kitap var. Sırlar kitabı değil, apaçık, kişiye özel açıklamalar barındıran bir kitap. 10 yaşındaki buluğ çağındaki çocuğa da açıklanmış, 70 yaşındaki kişiye de açıklamaları açık ve net bilgi ile verilmiş mucize bir kitap. Bu açıklamaları her şart ve durumda anlayıp yaşama geçirmek, uygun karar ve tepkilere varmak, sebep - sonuç ilişkilerini kurmak, uygulamaları içselleştirmek, kişiyi yaşam konusunda uzman yapacaktır. Buna uygun bir yaratılış ile yaratılmış olmamız da bir mucizedir.

İnsanın yaratıldığı, içinde yaşadığı sistemi bilmeden, sistemin bir parçası olma ihtimali yoktur. Allah’ın sistemi muhteşem bir düzen içinde çalışıyor. İnsan, bu sistemin bir parçasıdır. Yaratılışın, evrenin işleyişinin, sistemin bize anlatılma sebebi de bu sebepledir. Yaratıldığımız hal, bize verilmiş olan kitabı anlayabilecek yetenek ile donatılmıştır. Her insan Yüce Kur’an ile doğru yön verebilir dünya yaşamına ve kendi kitabını hazırlayabilir devam edecek olan sonraki yaşamına. Kendi kitabı; onun bu yaşamında yeteneklerini keşfetmiş, kullanabilmiş ve olması gereken kişi olup olmadığını, Allah’ın sistemi içinde sisteme uygun uygulamalar yapabildiğini ortaya çıkaracaktır ki, sonraki yaşamda tekrar yaratıldığında da uygun olduğu yere konulsun.

İnsan meraklı olarak doğar. Anlama, sorgulama yaşına geldiğinde hemen her konuda soru sormaya başlar. Çünkü yaşam hakkında bilgiye muhtaçtır. Her yaş gurubunun sorularının cevabı Kur’an da bulunuyor. Açıklanması için dilimizle okunması, kalbimize yerleşip, düşünülmesi ve aklımızla hayatımıza yansımalıdır ki, Allah yaşamın ilmini kalbimize Kur’an aracılığı ile indirsin. Biz de bu ilimi aklımıza kabul ettirip yaşantımızı ve dünyayı güzelleştirebilelim. Sorularımız bizim karşımıza çıkacak olan gerçeğe tam anlamıyla bilgi ile ve yaşanmışlık ile şahit olmamızı sağlayacaktır. Kulaktan dolma genel duyduklarımız ile veya etrafımızda olanlar gibi zannettikleri kadar bilgi ile yetinirsek görmüş gibi şahit sayılamayız. Kesin ve net olarak Allah’ın birliğine ve Peygamberlerin getirdiğinin gerçek olduğuna şahitlik edebilecek kadar bilgiyle, yaşanmışlıkla donanmış olarak kalbimiz ve aklımız tatmin olmalıdır. Bilgi ile donanmış olan ve vücudun istek ve arzularından arınmış olan ruh dingin bir iç huzura ve başarılı bir hayata kavuşabilir. Öyle ki sonraki yaşamda da bu arınmış olan kişi, başarmış olacaktır. Bu başarı ona kalıcı bir mutluluk dünyasının kapılarını açacaktır.

Her şeyde olduğu gibi adım adım ulaşılacak bir hedef var insanın önünde. Kur’an’ın insanın kalbine indiriliş metodu da bu şekilde 23 yıl içinde olmuştur. Bizim de anlayıp uygulamak için elbette zamana, içselleştirecek çabaya ihtiyacımız var. Kur’an-ı Kerim bir defada okunup, anladım diyebileceğimiz bir kitaptan çok daha derin bir yol içerir. Çok daha büyük bilgiyi ve felsefeyi içinde taşır. Tüm adımların doğru ve ölçülü olarak yürünmesi gerekir. Kur’an’ı Kerim’in Allah tarafından insanlara gönderilmiş bir yol gösterici, bir rehber olduğuna iman etmiş olan bir insan, tüm diğer ön yargılardan, önceki öğretilerden arınıp sadece Kur’an’ın kendisine gösterdiği o yönde çalışmaya başlamalıdır. Her konuda bilgilendirme ve rehber olarak Kur’an’ı önüne koymalı kendine verilen bilgi ile hareket etmelidir. Zaman içinde Kur’an’ın geneli üzerinden bilgi ile düşündüğünde, doğru olana en yakın uygulamaları Allah kalbine indirecektir. 

 Daha açık bir ifade ile Sistemin doğru şekilde anlaşılması ve şu an olunan noktadan başlayarak en doğru uygulama için düşünüp, çalışılması gerekir. Doğrunun ne olduğu, neyi neden nasıl yapacağını bilmek için bir yol gösterici kılavuzun olması ve bu kılavuzun tam bir biçimde anlaşılması ve ona uygun yaşantı ile mümkün olabilir.

Şu an yaşadığımız dünyadan vazgeçip sadece sonraki yaşama odaklanmak başarısızlığı beraberinde getirecektir. Sonraki yaşam için bu dünyada yapmakta olduğumuz eylemler bizi iyi olana taşıyacaktır.  Eğitim için yaşarız. Her an bir uygulama kararı içinde olduğumuz ve seçimlerin tamamen bize ait olduğuna göre, hatalı kararın bedeli de bize aittir. Şu an eksik yaptığımız veya bedelini ödemekten çekindiğimiz her karar, sonrasında daha içinden çıkılamaz başka bir durum ortaya çıkaracaktır. Kur’an insana her an, istendiğinde bu durumdan çıkabilme yolunu gösterir. Bu durumdan çıkmak için gerekeni yapmadığımızda sonuç hem ilerleyen yaşamda hem de sonraki yaşamda hüsranla sonlanacaktır.

Maddi istekler, daha doğrusu insan vücudunun günlük istek ve arzularını doyurmak, insanın ruhunu hiçbir zaman huzurlu yapamaz. Yaratılmış olduğumuz fıtrata uygun olacak çaba içinde olmak ve bize gösterilmiş yol ve adımlarla, başarılı olmak bize farz kılınmıştır. En azından gücünün yettiğince bu ideal üzerinde çalışmak.

Dünyada farklı şartlar ve koşullar içinde yaşıyoruz. Koşullar hep bir değişim içindedir. Nasıl ve ne için sorusu her yapılacak eylem kararında ilk soru olmalı yaşamda. Aynı işi çok farklı kararlarla, amaçlar ve istekler ile yapmak mümkündür. Ne yapıldığı değil, nasıl ve ne için yapıldığı önemlidir. Ne olduğumuz, neye sahip olduğumuz, günlük, geçici, dünyevi bir sonuçtur, neyi, nasıl, ne için yaptığımız, bu uğurda ki çabamız tek sahip olduğumuzdur.

Kur’an da açıklanmıştır. Karar verme süreci, uygulamaya geçilmesi ve ruhun hissetmesi gereken ruh hali. Ne yapıldığından çok, o eylemi yaparken hissedilen duygu, ruhun neye evrildiği, ne öğrendiği, ruhuna ne kattığı önemlidir.

Tek sahip olunan, bu yolda gösterilen çabadır.

Başarının ölçüsü budur.

Peygamberimiz, bizim için çok doğru bir örnektir. 40 yaşına gelene kadar hayatın zorlukları ile başa çıkmış, sorunlara göğüs germiş, yaşam mücadelesini aklının yettiği ölçüde doğruluk üzere yaşamış. Sonra, Ona peygamberlik görevi verilince bu büyük sorumluluğu yerine getirebilmek için çok büyük bir çaba göstermiş ve eksiksiz, amasız, şikâyetsiz bir şekilde görevini yerine getirmiş, büyük bir başarıya kavuşmuştur. Her insan peygamber gibi, insandır. Ve kendisine verilen görevi peygamberi gibi en iyi şekilde başarabilmek için o büyük çabayı gösterebilmelidir. Kendine sormalıdır, benim yerimde peygamber (s.a.vs.) Hz. Muhammed olsaydı nasıl çözümler ile başarılı olabilirdi. Doğruluk üzere olan müminlerin yardımcısı olan Allah, O’na nasıl yardım ettiyse, bize de yardım ediyor.   

Başarı yapılan eylemin kazancı değildir. Yapılan faaliyetin içindeki duygunun ruha kattığı hissi kazanmaktır. İnsan olmak yaşanmakta olan bu hislerin, biriktirilen duyguların, tecrübenin ve bu yolda gösterilen çabanın toplamıdır. Her şart ve koşulda insan ne yapıyorsa yapsın içinde hissettiği duygulara dönüşür, yaptığını ne için yapıyor, hangi amaca yönelik neye hizmet ettiğini biliyorsa, bu yaptığı başarıdır, Kazanımdır. Her yaptığımız şeyi ne için yapmamız gerektiğini Allah’ın Sistemi bize öğretiyor. Eğer Kur’an okumuş ve üzerinde düşünüp ona uygun davranışlar ve yaşam felsefesini bulabilmişse insan, Ne için ve ne amaçla yapması gerektiğini biliyordur. Bilinçli olarak insanın yaptığı her eylem; günlük nefsin istekleri dışında, yaratılış amacı doğrultusunda seçilmiş, karar verilmiş ve doğru şekilde yapılıyorsa Allah’ın sistemi o eylemi başarıya kavuşturur. Allah’a iman budur.

Allah’ın sistemi değişken değildir. Herkes için, her şey için tek ve değişmez bir sistemdir. İnandığımız zaman, bu sistemin çalışmasına güvendiğimiz zaman ve Allah’ın sistemine uygun doğru eylemler için çaba gösterdiğimizde, Allah’ın sistemi bu çabayı başarıya ulaştırır. Bu başarı insanın iç huzuru yakalamasına ve daha güzel, daha iyi yaşamasına imkân verir. Öncelikle Kur’an insanın şu anda bulunduğu durumda yaşamını iyileştirmek, dünyayı, tüm yaratılmış olana saygı ve sevgi ile daha yaşanır kılmak ve sonraki yaşama hazırlamak için, zamana ve mekâna bağlı olarak insana verilmiştir. Doğru anlaşılmış Kur’an, insanı mutlu ve başarılı hale getirebilir. Sadece istemek yeterlidir. Okumak, anlamak ve üzerinde düşünüp akletmek, istemek ile olur. Doğru olan bilgiyi hayata geçirip deneyimlemek ile olur.

Kurallarını bildiğimiz oyunda başarılı olma ihtimalimiz, istekli isek çok daha yüksektir.

Şöyle bir örnek olsa;

Bir oyunculuk teklifi aldınız film veya tiyatro sahnesinde rolünüzü oynamanız isteniyor. Hangi karakteri oynayacağınız çok önemli bir tercih sebebi olmaz. Bu role uygun olmanız altından kalkabilecek olmanız yeterlidir. Bu role girdiğinizde karakterin duygularını ve hislerini içinizde yaşamanız gerekir. Bu karakterin, dünyanın en güçlü yöneticisi olması veya bir deli olması sizin rolü ne kadar iyi oynadığınız dışında sizin için hiçbir şey değiştirmez. Kısa bir süreliğine içinde bulunulacak geçici bir durum. Ancak duygular ve hissettikleriniz sizde kalır. Çok güzel ortaya konmuş bir oyunculuk için ne kadar çok çalışılırsa, ihtimaldir oyuncu filmin sonunda ödül alabilir. Ama film bittiğinde yine kendiniz olursunuz. O karakterin hisleri, oyuncu tarafından kazanılmış olur. Film sonunda, ben dünyayı yöneteceğim iddiasını sürdürmek veya ben deliyim demek imkânsızdır, oyun bitmiştir çünkü. Sadece iyi veya kötü oynağınız ile ilgilidir mevzu.

Dünyayı bir sahne olarak düşünsek, her şey ve her canlı mükemmel olarak tasarlanmış sahne, dekor, Allah’ın sistemin parçası ve insana biçilen rol yaratılışında verilmiş olan kabiliyete göre altından kalkabileceği, taşıyabileceği büyüklükte bir rol. Ancak bunu nasıl, ne şekilde oynayacak? İsteklerine, keyfiyetine bırakılmış olsa, insan kendi doğru ve yanlışlarının tercihini yapabilir. Bu rol içinde iyi veya kötü oynamak kendi isteğine ve azmine kalmıştır. Bulunduğu şartlarda ne kadar bilgiyle, ilimle kendini donatabilirse performansı kendi istek ve seçimlerine bağlı olarak değişir.

 Seçimleri yaparken Allah’ın sistemini öğrenmek ve ilim kazanmak için gönderilmiş olan Kur’an, yol gösterici kılavuzdur. İnsan ruhunun yaşam içinde kazanacağı çok fazla ihtisas, tecrübe ve olgunlaşma olur. Bu sayede, sonraki yaşamında, dünyada sahip olduğu maddi şartlar içindeki görünen kısmı hiç önemli değildir, yani rolün ne olduğu ile ilgili fark olmaz, çünkü kısa ve geçici bir durumdur. Ruhun kazandıkları ve yaşarken yaptığı performans değerlendirilir.  Bu kazanımlar sonraki yeniden yaratılacak olan insanın yerini belirleyecektir.

Ruh ölümsüzdür. Halden hale geçer. Bu bildiğimiz dünya şartlarında ki insan bedeni içinde konulmuş olan ruh ve bütün sistem içinde zannettiği gerçeklik aslında ruhun, sadece bedeninden ve çevresinden gelen anlık uyarıcılardan arınması, olgunlaşması ve sonraki yaşamı için bir hazırlıktır. Arınmış olan, tam bir olgunlaşma seviyesine ulaşmış olan ruh, sonraki yaşam içinde elbette ki ona uygun şartlar içinde olacaktır.

Bilen ile bilmeyen bir olabilir mi?                                                            

Allah’ın sistemini ve bu sistem içindeki insan olarak, ne yapması gerektiğini anlamak ve bilmek zorundadır insan. İnsanın bu dünyada tüm sistemi sadece kendi faydası için, görmez ve bilmez olarak yaşama hakkı da yoktur, imkânı da yoktur. Helak olmuş önceki nesillerin kalıntıları herkesin gözünün önündedir. Şimdi onlara mirasçı olmuş olan insan, mutlaka bilmek, anlamak ve uygun eylemler ile uygun şekilde –Allah’ın var ettiği dengeyi bozmadan- dünya nimetlerinden faydalanacak yollardan ilerlemelidir. Tüm canlı - cansız yerin ve göklerin içinde ne varsa boşuna yaratılmamıştır. İnsan da dâhildir buna. Tüm yaratılmış olan bir maksada hizmet eder. İnsan bunlardan herhangi birisini sadece kendi arzuları ile bilgisizce yok ettiğinde veya değiştirdiğinde Allah’ın sistemine aykırı davranmış olur. Uyumsuz davranır. Bize bildirilmiş olan Kur’an’da şeytanın, “onlara emredeceğim yaratılışı değiştirecekler” sözüne uygun davranmış oluruz. Düşünen, bilen bir insan iki gözünden birini yok etmek istemez. O halde uğur böceğine zarar vermek, kendine zarar vermekten farksızdır. Anlayan insan, sistemin her bir parçasını kendinden bir parça olarak kabul edemez ise, zararı sadece kendisinedir. Allah Bir dir. Allah elbette kusursuz bir sistemin sürekli yaratıcısıdır. İnsan sisteme zarar verdiğinde gerçekte kendine zarar vermiş oluyor.  Aynı hatayı tekrarlamak sadece ziyanı, kaybı arttırıyor.                                                                                     Suyumuzu tüketiyor diye sırf kendi istek ve arzun için, kendini her şeyin üzerinde görerek ve gücünde var zannederek deveyi kestiğinde, onun yaşam hakkına, Allah’ın mizanına ve insana emanet olan canı korumak, iyi yaşatmak yerine sadece insan olma kibri ile nefsinin arzusuyla, düşünmeden bilgi de verildiği halde kestiğinde. Allah’ın sistemine olan güven, Allah’ın tüm yaratılmış olana rızkı veren olduğuna olan inancın kalmamış oluyor. Allah’ın Sistemini kendi arzuna göre düzenlemeye, bozmaya çalışmış oluyorsun.

Oysaki tüm yaratılmış olanın rızkı Allah’a aittir. Kendini her şeyin üstünde gören ve gücünün her şeye yettiğini zanneden aciz insan, ancak Allah’ın sistemi ile uyumlu davranır ise dünya hayatında ve sonraki yaşamında başarıyı yakalayabilir.

İlah sadece bir ve tek olan Allah’tır.

Onun dışında ilahlık iddiası boşa çıkar.  

 

Örneğin; gece uyuduğunuzda hep rüyalarınızın mükemmel güzellikte ve huzur içinde olmasını isteriz. Kur’an’da ölmek gibidir deniyor rüya için. Rüyada mutlu ve huzurlu olabilmek için gündüz yaşadıklarımız çok etkili. Gündüzün ve gecenin var olması dünya yaşamında zamanın yaratılmasına delildir. Zaman kavramı sadece bu yaşadığımız dünya için geçerlidir. Rüyalarda zamanın dışında hareket ederiz. Zamana, mekâna ve bedene muhtaç olmadan bir yaşam vardır rüyalarda. Gündüz yaptıklarımız, düşündüklerimiz, kalbimizin hissettikleri gece yansır rüyalara, iyi veya kötü kendimize bile itiraf edemediğimiz ama var olan duyguların, hislerin yansıması rüyalar.

Bu görünen beden içindeki insan, rüya görendir. Vücut, akıl hala bu bildiğimiz dünya içinde kalıyorken, vücuttan ayrılan ve zaman mekân olmaksızın yaşama devam eden sabah tekrar vücuda dönen asıl kişinin kendisidir.

Allah’ın sistemi her şeyi kapsıyor ve insana öğretiyor, yaşatıyor. İnsan istese de istemese de.

 Uyku ölmek gibidir. Hiç kimse başkasının rüyasını göremez, kişiye özeldir rüyalar. Beden dışında da zaman ve mekâna bağlı olmaksızın da bir yaşam olduğunu deneyimliyoruz rüyalarda. O halde düşünmek gerekmez mi?  İnsana bilgi verilmiş olduğu halde.

Kim ister ızdırap dolu bir rüyanın sonsuz olmasını?

Bilemediğimiz ama üstünde araştırmaya, düşünmeye değer o kadar çok şey var ki, yaşamak başlı başına bir okul gibi. Odak noktamız sadece ben olunca çok kısıtlı bir sonuca ulaşabiliyoruz. Hatta ben kısmını bile tam anlamıyla çözemiyoruz. İnsan, nihayetinde tek başına hiçbir şey ifade etmiyor, olduğu ve çevrelendiği sistemin dışında bağımsız olarak düşünüldüğünde. Kur’an da Şirk affedilmez bir günah. İnsan kendini Allah’ın sistemi dışında gördüğünde, ondan bağımsız olarak bir gücü ve kudreti olduğunu düşündüğünde iki güç - kudret çıkıyor ortaya.  Allah’ın sisteminde, insanın dışında hiçbir yaratılmışa keyfiyet vermemiştir, ancak hiçbir güç yoktur Allah dışında. Tüm güç ve kudret Allah’ındır. Ben diyen kişi karşısına Allah’ı koyar.

 Oysaki ben yoktur. Bir tek Allah vardır.

 Allah her an yaratmaya devam ediyor. Bozgunculuk, aykırılık yapan mutlaka Allah’a dönüyor. Her iş mutlaka Allah’a dönüyor. Ne kaçacak bir yer var ne de gizleyebilecek bir imkân. Allah’ın sistemine uygun bilinçli olarak seçmek ve dilemek imtiyazı verilmiş olarak yaratılmış olan insan, ancak bu sistem içinde, isterse iyi olanı seçer, isterse kötüyü. Peygamberler aracılığı ile gönderilmiş olan vahiy ile insana, iyi olanı seçmek ve mutlu huzurlu bir dünya ve sonraki yaşamda başarıya kavuşmak için çalışmak öğütlenmiştir.

İyi olanı seçmek elbette kolaylıktır. Kur’an da bildirilen, kolayınıza geleni okuyun. Orta yolu seçin. Çünkü sisteme uyum sağlanmıştır. Planlar kurmak gerekmez. Hatalar en az olacağı için bedeller de az olur. Allah bereket ve mutluluk verir. İstekler uyumlu olduğu için Allah’ın sistemi ile çelişmeyen, bozmayan dualar kabul olur. Allah’ın Sistemi’nin içinde yaratıldığı duruma uyumlu olan tüm faaliyetler iyi ve keyifli olur. Düzen bozulmaz. Bu yaşamda ve sonraki yaşam için başarıya çok daha kolay ulaşılabilir. İyi ve doğru seçimler, daha doğru ve daha iyi seçimler için imkân sağlayacak, insan olduğu durumdan razı olacak ve yolculuğunda varacağı sonsuz başarıya kavuşacaktır.

 Kur’an’da dualarınız olmazsa Allah size ne yapsın der. İnsana verilmiş olan istemek imtiyazı bir lütuftur. İnsan ister; aceleci, bilgisizce, doğrumu yanlış mı diye sorgulamadan. Kalbinden geçirdiği her şey duadır. Ama bilmiyorsa kalbinden geçen onu nasıl zorluğa sokacak? İstediğinin bedeli nedir? Karşılığında verdiği, kaybettiği nedir bilmiyorsa? Günlük istek ve arzusuna uymuş ve bunu isteyen acele ediyorsa? Yanlış bir istikamete yol alıyor ve farkında değilse? İstediği her şey insanı daha kötüye götürmez mi?

Eğer bizim dualarımızda isteklerimizi acele istediğimiz gibi, Allah’ta günahlarımızın bedelini aynı şekilde acele verseydi? Her haberin bir gerçekleşme zamanı vardır. Geçmişi de geleceği de bilen en iyi hükmü verecek olan Allah’tır elbette. İsteğiniz, duanız Allah tarafından kabul edildi ve Allah ol dedi, bu durumun ortaya çıkması için geçen zamanda siz olmadı diye duanızın peşinde çalışmadıysanız? Yani Allah’a güven duymadan duanızı değiştirdiyseniz?

Ne istediğine dikkat et deriz. Doğru bir istikamete yönelmiş, vücudun istek ve arzularına boyun eğmemiş bir kalp ile yol alan insan, bir kılavuz izinde yol alıyor ise daha da doğru isteklerde bulunacaktır. Yaratılmış olduğu duruma uyumlu ve varmak istediği sonsuz başarı yolunda çaba gösteren kişi, Allah’ın sistemine uyum sağlamış ve bunun dışına çıkmadan doğru istekler ile hem bu dünyada hem de sonraki sonsuz yaşamında büyük başarıyı kazanmış olur.

Allah; yarattığı Sistemin bir parçası olan insana, hem de büyük imtiyazlar vermişken ve her bir kişi için yaratılışındaki gücüne göre yük yüklemişken, Allah bunu zorlaştıracak değildir. Üstesinden kolaylıkla gelebileceği işi yanlış seçimler ve amacın dışında günlük endişeler ile arzularına uyup, insan zorlaştırıyor. İçinden çıkılamaz durumlara sokuyor ve yanlış yollarda şaşmış olan istikamete doğru savruluyor. Oysaki kolay olanı seçme bilgisi Kitapta insana verilmiştir. İstemesi yeterlidir. Ulaşmak, uygulamak ve başarıya kavuşmak yolu her zaman açıktır.

Örneğin; İzmir’den yola çıktınız ve Ankara’da sizin için hazırlanmış bir ödül töreni var. Yetişmeniz gerekiyor. Yola çıkıp, hiçbir tabelaya bakmadan, kılavuzunuz olmadan, yönünüzü de bilmeden hedefinize ulaşmak ne kadar zorlu bir yolculuk olur. Üstelik yolda gördüğünüz şeyler aklınızı çeldiğinde iyice yoldan uzaklaşmış, sapmış olursunuz. Oysaki çok kolay olan bir yoldan varılacak bir hedef, yolculuk esnasında karşılaştığımız işaretleri, uyarıları görebilsek, bize sunulmuş olan imkânları kullandığımızda.

Sadece ben Müslümanım demek, hiç bir şey kazandırmaz insana. Müslüman olmanın bilgisini kullanmak büyük önem arz eder. Tüm Müslümanlar Allah birdir der iman ettim der. Bu bilginin bir Müslümana katacağı fayda, bilginin işlenip ona göre eyleme dönüşmesi dışında ham bilgidir. Bilgiyi, aklınla ve kalbinde eyleme dönüştürecek yolları bulmuyorsan hamallıktır. İman etmek, karşı karşıya kaldığın durumlarda vereceğin tepkiler ile ortaya çıkar. Yoldasın ama nereye, hedef yoksa Ne yürünen yolda yardımı olur ne de varacağı sonuca. Tüm yolculuğun rehberi elimizin altında duruyor, açıp okumak, anlamak ve buna uygun yol almak mümkün.

Önümüze serilmiş tüm imkânlar ile bilmek, ilim sahibi olmak için Kur’an bir kılavuzdur insana. Bu dünyada insana yüklenmiş olan bir sorumluluk var; Diğer tüm canlı, cansız yaratılmışın dışında, kendi yolunu kendi çizebilme imtiyazı. Hedeflediği de bellidir. Başarması için destekleniyor üstelik. Yolu yürüyüp hedefine varması için ihtiyacı olan her şey verilmiştir. Kullanmak veya habersiz kalmak seçimi insana kalmış. Ben gerçek Müslümanım dediğinde bir insan, tüm ihtiyacı olan her şey önüne seriliyor. Fakat görmesi, duyması, hissetmesi ve akıl etmesi, eyleme geçmesi gerekir. Bilgi ile yoluna devam etmesi gerekir. Elinde olan gücün farkına varması gerekir. Kur’an bir mucizedir insana sunulmuş olan, artık isteyen faydalanır, isteyen de yüz çevirir.

 Eğer çoğunluğa uyar ve günlük yaşamı sürüden biri gibi, nasıl akıyorsa aynı yöne tabi olur farkında olmadan, düşünmeden ve akletmeden genele uyarsak insan olmanın ayrıcalığına ulaşamayız.

 Özellikle Müslüman kişinin Kur’an’ı anlamadan hayatını harcaması düşünülemez. Kim bu dünyada ve sonraki yaşamında böylesine büyük bir gücü ve güzelliği istemeyebilir ki?

 Kolay olanı seçmek, kısa ve geçici olan hayatta büyük başarıları kazanmak, kendi iç dünyasında ve içinde yaşadığı tüm dünya için güzel imkânlar elde etmek ister her insan. Sonraki nesiller içinde güzel bir şekilde anılmak ister. Sonsuz yaşamında güzellikler ister.

Bu dünyaya imtiyazlar sahibi, insan olarak gelmişken ve öleceğini de biliyorken. Açıklanmış bir kitap ile yol da gösterilmiş olduğu halde nasıl boşa harcayabiliriz yaşamı?  İnsan olarak yaşamak bir hediyedir.

Ve içimizdeki üflenmiş olan ruh ölümsüzdür. Zaman sadece bu dünyadadır. Sınırlıdır. İnsan bir süre için buradadır. Bu dünya da bir süre için var edilmiştir. Kıyamet mutlaka gelecektir. Hatta şu an herkes bunu hissedebilmektedir. Bunun kurtuluşu yoktur. Doğru hedefe varmak için çaba göstermek, Kendi kitabını Allah’ın sitemine uygun, Kur’an’a uygun yazabilmek kurtaracaktır insanı.

Örnek; işten atıldınız, emek emek büyüttüğünüz işletmeniz battı. Veya eviniz yıkıldı. Ama siz doğru olan ne varsa Allah’ın sistemine uygun yaşamak için çalışan, günlük istek ve arzularına kapılmamış ve amaca doğru ilerleyen bir insansınız. Allah’a güveniyor ve yolunuza tüm doğrular ile devam ediyorsunuz. Size bir öğreti, bir sınamadır. Her koşulda ne hissederek, nasıl tepki verirsiniz. Verilen tepki yeni bir yol kazandırır. Ardından size öylesine güzel imkânlar oluşur ki, başınıza gelen felaket sandığınız, çok büyük bir sevince dönüşür. Bu iyi ki başıma gelmiş dersiniz. An itibari ile sona gelinmiş olması aslında insan için başlangıç olabilir. Hz. Yusuf kuyuya atıldı ama Mısır’a vezir oldu. Yeni durumda çıktığı yolculuk olması gereken yere varmasına sebep oldu.

Hayatı ve ölümü insanlardan hangisinin en iyisini yapacaklarını ortaya çıkarmak için yaratan Allah, iman edip en iyi olanı yapmaya çalışan insanların, dünya ve ahiret hayatında başarmış olacaklarını vaat ediyor. Kader, Allah’ın sınav için oluşturduğu dünyanın işleyiş kanunlarıdır. Kader yaşamın algoritmasıdır. Hangi şart içinde sınava tabi olacağımızı, yeteneklerimizi veren kapasitemizi düzenleyen Allah belirler. Gözümüzün önünde ki örnekler gibi, arı ya bal yap, keçiye süt yap birer örnektir. İnsana verilmiş olan görevi en iyi şekilde layığı ile yapmaya çalışmak, Salih amelleri Allah’ın rızasını kazanmak için yapmak arzusundandır. Yaptığı işin sonucunu düşünerek kazanacağı dünya menfaatini hesaplamadan, işi verenin, mülkün sahibi olduğunun farkında olarak tek patrona hizmet etmek salihatı yapmaktır. Çünkü dünya kazancı geçicidir ve değersizleşebilir, şartların kontrolü, kader, kanun koyucu olan tümüyle mülk sahibi olan Allah’a aittir. Şartlar her an değişir ve yeni oluşan şartlar içinde insana düşen en iyiyi yapabilmek için büyük bir çaba sarf etmektir. Bu çaba Allah’ın ve insanların isteyebileceği doğruların sınırlarında kalmalıdır.

İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.

 

 

Dünya bitecektir elbet yeni bir yaratılış ile tekrar yaratıldığında insan, başladığı yaşam, sonsuz olacaktır. Zamana bağlı olmadan, ölüm ve son olmadan. Zamanın içinde, Allah’ın sistemine uyum sağlayabildiği kitabı ile sonsuz yaşama başlamış olan insan başarmış, mutlu olmuştur.

Dünya Yaşamı konusunda ihtisas sahibi olan insan, yaşamında yaptığı hatayı çok çabuk fark eder ve kendini uyumlu bir duruma getirir. Hataların yerine doğru davranış ve eylemler ile yola devam ettiğinde, hata için ödediği bedel, kazandığı başarının sebebi olur.

Dünyadaki yaşamımız, suya benzer. Atmosferin oluşumundan günümüze yer ve gök arasında bulunan su devir daim halindedir.  Kıyamete kadar böyle sürecektir. Su buharlaşır göğe çıkar, arınır ve toprağa yağmur olur. Tüm canlılar için bereket olur. Allah’ın sistemi öylesine mükemmeldir. Bu su ile yaşam tekrar tekrar can bulur. Yaratılış tekrarlanır. Dünya hayatı su gibidir. Hayatı su gibi yaşamaya çalışmalıyız. Dünyaya geliyoruz, tüm canlılar için yaşamı güzelleştiriyoruz. Ve görevimizi yapmış olmanın başarısı ile göğe çıkıyoruz. Ve tekrar hayat buluyoruz. Yanımızda bu dünyadaki hiç bir şeyi götürmüyoruz. Ancak dünyaya kattığımız güzellikler kayıtlı sayılıyor. Ve tabi bu güzellikleri yaşayabilmiş olmanın, su gibi olmanın karşılığı olarak, sonsuz yaşamda bize verilen karşılık. Arınmış, uyum sağlamış, ne yaptığını anlamış, olması gerektiği gibi olgunlaşmış, kıyamet sonrası sonsuz yaşamda yerine yerleşmiş olarak.

Ne yaptığının farkında olmak ve yaptığının neye yarar sağladığını bilmek çok kıymetli.

Örnek; Bir kişi düşünün, fabrikada üretilen mamulün yalnızca bir işleminin yapıldığı yerde çalışıyor ve emekli oluyor. Yıllarca sadece o bölümde çalıştıktan sonra çıkan ürün hakkında tam bir bilgi sahibi olmuyor. Yaptığının neye faydası - zararı var ilgilenmiyor, verilen işimi en güzel şekilde yaptım diyor. Oysaki çalıştığı yıllar içinde istese, ilgilense tüm sistemin çalışması hakkında bilgi sahibi olabilirdi. Bu bilgi ile başkasının yönlendirmesine gerek kalmadan yaptığı işin fayda veya zararını bilerek çok daha verimli yapabilecekti. Bu imkân verilmiş, davet gelmiş fakat tercih etmemiş. Kendi bölgesinde olan günlük işler ile ilgilenmek yeterli gelmiş bir kişi düşünün. Belki o kişi çok daha önemli ihtiyaçları, eksiklikleri giderebilecek yeteneğe sahipti. Ya da yaptığının neye faydası veya zararı var hakkında bilgi sahibi olsa çok daha bilerek amaca göre geliştirebilecekti. En azından yaptığının farkında olsa daha mutlu ve kendini iyi hissedecekti. Kendince iyi zannettiği yolda hayatını harcadı. Ne amacı fark etti ne de yaratılışının sebebini. Öyle ki Allah’ın yolunda ilerlediğine de emindi. Kalbim temiz ve kimseye de kötülük etmedim deyip kendini temize de çıkartıyordu. Allah’ın sistemini hiç anlamadan iyi olanı anlamak mümkün değil ki! İyi ile kötüyü ayırabilmek için mutlaka elimizde bir kıstas olmalı. Kur’an bize Furkan olarak verilmiş bir kılavuzdur.

Yaşamak tam anlamıyla, tüm evrende çok küçük bir yerde yaptığımız işlerin, gerçekte ne işe yarıyor sorusuna cevabını anlamak, çok büyük bir sistemin parçası olduğunun farkına varmak. Allah’ın sistemi içinde neye hizmet ediyorsun bilmek ve ona göre davranmak. Bu sayede kalbinde hissedeceğin, doğruyu yapmış olmanın ve sonunda kazanacağın başarının seni nereye taşıyacağının farkına varmak. Hem bu dünyada yaşarken, hem de sonrası için.

İnsanın bilme seviyesine varması için, şahit olabilmesi için bir yolculuktur, yaşamak.

 

 

Kur’an okumak;

Hiçbir kimseye ihtiyaç bırakmadan, sadece bir kitap üzerinden yol bulunabilir. Kur’an’ı mucize yapan bu özelliğidir. Ders almadan, kursa, okula gitmeden öğretmene de ihtiyaç bırakmadan kendi kendini açıklayan bir mucizedir Kur’an.

Kur’an parça parça indirilmiştir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kalbine. Çünkü her bir ayet, her bir sure farklı koşulları açıklıyor. 23 yıl içinde tamamlanmış. Tam olarak anlaşılsın ve anlaşılan hayata uygulansın. Peygamberimizde bizim için bir örnek, bir model var. Bizim gibi bir insan olan peygamber, tam olarak anlasın ve hayatına uygulasın, Kur’an’a göre yaşayabilsin diye ayet ayet açıklanmış parçalar halinde indirilmiştir. İnsan olarak Kur’an’a göre yaşamışsa biz de insan olarak Kur’an’a göre bir yaşam oluşturabiliriz. Nasıl ki hayatının her koşulu için ayetler parça parça gelmiş ise, bize de o şekilde gerektiği zaman açıklanacak ayetler ve açıklandıkça hayatımız güzelleşecek. Yolculuğumuzun her farklı zamanı için gerekli olan yolu gösterilecektir. Ancak “Kur’an sana tamamlanmadan onunla acele etme” de denilmiş. Her bir parçası farklı durumları açıklarken, Kur’an’ın tamamına da vakıf olmak gerekiyor. Tek bir ayete göre genel hüküm veremeyeceğimiz gibi tüm ayetlerin de zamanı gelmeden bize açıklanmasını bekleyemeyiz.

 Örnek: tıp öğrencisi, insan fizyolojisini tam anlamadan sadece insanın bir uzvundan (baş ağrısından tümör teşhisi konulmaz gibi) yola çıkarak gerekli tedaviyi uygulayamaz. Onun için bütün eğitimini tamamlamak, ihtisas sahibi olmak zorundadır. Ancak o zaman doğru kanaate varabilir.

Kur’an okunmaya başlayan bir kişi, (Elbette ki okuyan kişi, yalnızca Allah’ın yaratan ve yönlendiren olduğunu kabul etmiş ve Allah’ın Hz. Muhammed aracılığı ile Kur’an’ı gönderdiğine iman etmiş ise.) Okuduğundan anladığı kadarı ile bir yola çıkar. Okumaya devam ettiğinde o yoldaki çözümleri Kur’an ona açıklar. Anlamadığı ayet, ya o kişiye henüz yaşamında açılmamıştır ya da henüz ona açıklanmamıştır. Sorulacak merci yine Kur’an’ın kendisidir. Kur’an Allah tarafından korunan ve açıklanan bir kitaptır. Daha önce aynı ayeti defalarca okumuş olsa bile, o gün yaşamına henüz dokunmadığı için açıklanmamıştır. Fakat o ayet, zamanı gelip olayla karşılaştığı zaman, durum hakkında kişiye doğru yolu açıklar. Bu şekilde uzun bir yolculuk başlamış olur. Ölüm gelinceye kadar. Allah’ın her kelimesi birer ayettir. (Türkçe deyimiyle Mucizedir.) ve ayetler hayatımızda bize yaşatılıyor ki, Allah’ın bize Gerçek olarak indirdiği Kitap’a imanımız artsın ve şahit olabilelim diye. Her yaşanan zor veya kolay durum için doğru seçimleri, hangi yolu seçeceğimizi açıklamak üzere yanımızda hazır bir kılavuz olarak Kur’an mucizesi hazır. Yaratıldığımız fıtrata göre iş yapabilmek ve Allah’ın sistemi içinde uyum sağlamak için. Değişmeden, bozulmadan ayetlerini (mucizelerini) açıklayacağı kişinin müracaatını bekliyor. Öylesine muhteşem bir mucize ki tüm insanlara verilmiş ve hiçbir kimseye müracaat etmeyi gerektirmiyor. 15 yaşlarında bir genç okumaya başladığında ve anladığı kadarıyla yola çıktığında 40’lı yaşlarında nerdeyse Kur’an ona doğru bir yol kazandırmış olur. Kişi artık doğru bir yol üzerinde olduğunu bilir. İhtisas yapmış ve bilgiye vakıf olmuştur. Artık kitabın bilgisi ile nasıl ve neyi yapabileceği, yaratılışındaki fıtratına uygun çalışmasına ve kendini ne kadar Kur’an’a uygun olgunlaştırdığına bağlıdır. Elbette ki isterse. İnsana isteme imkânı, özgürlüğü verilmiştir. Doğru yolu bulması ve bu yolda yürümesi öğütlenmiştir.

Hikmet ile hareket edenler kurtuluşa en yakın olanlardır. Bize verilmiş olan bilgiyi yaşamımızda pratiğe uygulayabildiğimiz zaman, uzman kararlar verilmiş olur.  Allah’ın gösterdiği yolu öğrenip bunu yaşamın kaidesi haline getirenler en az yanlışa düşecek olanlardır.

Din adamları Kur’an’ı açıklamak için görevlendirilmemiştir. Her Müslüman kişi Allah’ın dinine yardım etmek ile görevlendirilmiştir. Kur’an’ın, Allah tarafından indirilmiş olduğu ve açıklanmasının da Allah tarafından yapılacağı bilgisi Kur’an’da verilmiştir. Allah dilediğine hidayet yolunu Kur’an aracılığı ile açar. Her şeye Hüküm veren Allah’tır.

Kur’an’ın mucizesi, her bir fert için ayrı ayrı açıklanan ayetleridir. Çünkü her insan benzersiz yaratılmıştır. Yaşamı benzersiz olaylarla, duygularla yaşar. Hissettikleri de benzersizdir. İnsana, Allah’ın sisteminde büyük önem verilmiş ve her bir insana kendine uygun olarak açıklanmış Kur’an verilmiştir. Toplumlar için de aynı yöntem geçerlidir. Toplumların da gelenekleri, kendi yaşam koşulları ve uygulamaları vardır. Allah elbette, bütün insanları tek bir millet olarak yaratabilirdi. Farklı olmaları Allah’ın sistemine uyumlarını ölçmek için, birbirleriyle sınamak ve doğru yolun farkına varabilmelerine müsaade eder. Her toplum kendi kaderini belirleyecek uygulamalardan da sorumludur.

Din adamları; toplumun ihtiyacı olan birlikte huzurlu yaşamak için; adalet, yönetim, icraat gibi müesseselerin günün şartlarına ve toplumun değerlerine ve yaşam koşullarını nasıl Allah’ın sisteminin uygulanacağı ile ilgili diğer bilim adamları ile birlikte çalışması gereken ilim adamları olmalıdır. Çünkü Allah’ın sistemi dışında bir sistem kurulduğunda toplumsal bozulma başlar. Toplumun her bireyi kendine, Allah tarafından açıklanacak olan nur ile yolunu bulabilir. Yöneticiler de Allah’ın sistemine uygun olacak bir yönetim şekli ile toplumların yolunu açabilecek uygulamalar için çalışır, inanmış tüm toplum tarafından kabul görecek Allah’ın sistemini ve uygulamaları hayata geçirmeye yardımcı olabilirler ise huzur ve mutluluk gelir o topluma.  

Elbette ki herkes işini layığı ile yapmalıdır. Zaten Kur’an’ı anlamış ve hayatına uygulamış olan insan ne yapıyorsa layığı ile salihatı yapacaktır. Günlük endişeler ile nefsin istek ve arzularına göre hareket edilip Allah’ın sisteminden uzaklaşılır ise uygulamalar çökecektir. Bundan önce bu sisteme uyumlu olamamış nice güçlü olduğunu zanneden toplumlar tarihten silinmiştir.  Allah’ın sistemi bir düzen içinde, tek ve bozulmaz, değişmez olduğu için ve kalpler bunu tanıdığı için uygun olmayan uygulamalar toplum tarafından kabul de görmeyecektir. Toplumların gelişip güçlenerek yeni teknolojileri kendi rahatları için kullanırken, aynı zamanda Allah’ın sistemine uygun olduğunu da gözetmelidirler. Allah’ın sistemine aykırı yola sokacak, insanın günlük arzularına hizmet edecek fakat geleceklerini mahvoluşa sürükleyecek her türlü gelişme adı altında sunulan buluş, yaratılışa ters ise İnsan olmamıza fayda sağlamayacaktır. Bu icadı güç ve dünya menfaati için yapan da günlük arzusuna uyup kullanmayı kabul eden de sorumluluk altındadır.

Kalplerin bilmesi ve yönlendirmesi, Allah’ın sistemine uygun davranışlar uygulamalar için teşvik etmesi yaratılışın delillerindendir.

Her kişinin, aklı ve kalbi birbiriyle sürekli konuşur. Her an ne yapıyor olursa olsun kalbi ve aklı bir tartışma içindedir. İnsan da buna şahittir. Bu iki fikirden birini seçecek ve uygulayacaktır. İnsan aklı yaşamın olağan akışında kendine koruma, konfor, rahatlık ve kolaylık sağlayacak çözümler önerir. Bu çözümler ile insanı, dünya yaşamının daha iyi olacağı yönünde teşvik eder ve umut yaratır. Kısa vadeli çözümler rahatlık sağlar, günü kurtarır ve sonunda kalbini buna ikna eder. Böylece güçlü taraf olmayı sağlar. Mutlaka aklın veya kalbin birisinin ikna olması, kabul göstermesi gerekir. Kişi hangisini güçlendirir ise o taraf baskın olur ve her yeni durum için baskın tarafın sözü daha çok dinlenilmeye başlar. İnsanın, kalbinin sesini dinlemesi, insanı zor yollara da sokabilir. Günlük çözümlere itibar etmeden zorluklarla mücadele etmesi ile karşı karşıya bırakabilir. Hem bu yaşadığı anlık dünyada hem de sonraki yaşamında insanı mutlu ve huzurlu kılacak uygulamaları seçip, bedeli ne olursa olsun, gerçek mutluluğa erişme yolunu gösterir kalp. Zorluklar geçicidir ancak gerçek mutluğa ve huzura kavuşmak, paha biçilemez başarıdır. Günün sonunda kazanmamış gibi görünebilir. Onun içindir ki genellikle kalbin sesi pek güçlü çıkmaz ama mutlaka olay karşısındaki fikrini, doğruyu işaret eder. Bunu duyup, uygun davranış sergilemek, kabul göstermek, ikna edebilmek aklı, ancak bilgi ile olabilir. Aklın bilgi ile olgunlaşmış, kalbin iman ile güçlenmiş olması durumunda insan, kalbinin doğru sözünü uygulayabilir ancak.

Aklını ve kalbini aynı paralellikte idare edebilen insan huzurlu, mutlu bir yaşama kavuşmuştur.

Yaratılışta insanın fıtratı, kalbinde konmuştur. Her insan kalbinde, kendine en uygun olan yolu bilir ve kalbinin sesi ona en uygun olan yolu gösterir. O sesi duyabilmek, o sesi güçlendirmek için çaba göstermek, bu konuda egzersiz yapmak gerekir. Allah yaratılışında sormuştur insana, Rabbin miyim diye, insan da kabul etmiştir. Şimdi aklı ile kendi fıtratına ters düşecek uygulamaları çalıştırması elbette ki mutlu ve huzurlu olması için uygun olmayacaktır. Kedi ile köpeğin neden farklı davrandığı, yaratılışındandır. Kedi gibi davranan bir köpek istemek anlamsız olur.

Olduğumuz halimiz ile benzersiz ve mükemmel yaratılmışız zaten. Yaşadığımız dünya ve evren de mükemmel bir biçimde yaratılmış. Üstelik insan olarak yaratılmışız. Anlıyor ve anlamlandırabiliyoruz. Bu özelliklerimizi kullanmak en doğal yoldur elbette. Yaratılışımızdan, bizim dünyaya gelişimizde bize verilmiş olan muhteşem bir güç ile başlıyoruz. Her şeye gücü yeten Allah, ruhundan üfleyip yaratıyor insanı. O halde kendini başka bir şey zannetme ey insan. Güçlerinin temeli, Allah’ın sisteminin bir parçası olduğundur.  İnsan ne olduğunun farkına varmak zorundadır. Bir Allah var, bir de ben varım, dediğinde Allah ile birlikte ilahlaştırıyor kendini.

İlah yoktur, yalnızca Allah vardır.

Kalbinde duyduğu sesi dinleyen kişi, aklını bilgi ile donatmış ve iman etmiş ise yol göstericinin gücü ile hareket ediyor demektir. Allah’ın sistemine uygun hareket eden kişinin gücüne kim karşı koyabilir ki. Aklını, kalbinin sesine uygun çalıştırmayı öğrenmek, yönetimi Allah’a teslim etmek ve güzel olan sonuç için teslimiyet göstermek. Allah’ın bizim için göstermiş olduğu doğru yol için, aklımız ile tüm vücudumuz ile çaba göstermek, bizi sonsuz başarıya taşıyacaktır.

İnsanın yaşamı boyunca sahip olduğu tek şey çabasıdır, çalışmasıdır. Doğru amaca yönelik çaba zayi edilmez.

Kur’an’da, Allah size geleceği haber verecek değildir. Ancak inanan müminleri de zor durumda bırakacak değildir der.  İnsan, çalışmasının Allah’ın sistemine uygun olduğunu ve bu yönde çabası olduğunu biliyorsa ümit edebilir. Ümidini kesen kişi, sistemin nasıl çalıştığından haberi olmayan ya da Allah’tan haberi olmayan kimselerdir. Ümidi kalbinde taşıyan kişi, günlük sorunların, zorlukların kendi çalışmasını, çabasını, Allah’ın sisteminin dışındaki uygulamalara meyletmesine izin vermez, rağbet göstermez. Her ne yapıyor ise Allah’ın gösterdiği en doğru yolla ve layığı ile dosdoğru bir şekilde çalışmaya devam eder. Sonuç Allah’ındır. Çaba insanın. İnsanın sahip olduğu tüm şeyler, çocuklar, mal varlıkları sadece birer emanettir, yoldaştır çabası için, yapacağı işler için bir vesiledir. İnsan hiç birini yaratacak veya malik olacak güçte değildir, ancak yaratılış amacına uygun olarak kendisine verilmiştir ve bu verilen dünya süsü ile nasıl bir çalışma ve çaba içinde olacağı kişinin kendine aittir. İster şükreder, ister nankörlük eder. Dünya’nın kendisi de, insan yaşamı da geçici ve zamana bağlıdır. Oysaki zaman ve mekân dışında, öncesi ve sonrası bir sebebe bağlı olmayan Allah sonsuzdur. Dolayısı ile ruhlarımız sonsuzdur. Her şeyin döneceği yer, varılacak final Allah’tır. Tek bir sistem içinde bir tek Allah vardır.

Günlük dünya yaşantısı içinde Allah’ı sürekli aklımızda ve kalbimizde tutmamız gerektiği konusunda Kur’an’da uyarılmıştır insan, bilgi verilmiştir. Şu sebepledir ki, ne yapıyor olursak olalım doğru olan yolu, Allah’ın sistemine uygun olan seçimi yapmak için kalbimizin sesini dinleyip, düşünmek, akıl etmek zorundayız. Kişi kendi egosunun arzularına göre değil de, Allah’ın sistemine uygun tercihi yaptığında büyük başarıya ulaşmış olur. İşleri kolaylaşır. Hayatı güzelleşir. Mutlu ve huzurlu olur.

Dünya da geçici bir yaşam verilmiş olan her insan zorluklar içindedir. Her insan yaratılış kapasitesini maksimum verimle kullanmak için çaba içindedir. Kimsenin çok kolay bir yaşantısı yoktur. Her iş yaşayana zordur. Zorluklar insana, sabır ile çaba göstermesi ve kendini ( ruhunu ) geliştirmesi için yol gösterir. Başarmaya çalıştığı iş veya yaşantısındaki zorluklar ile nefsini törpüler, şekillendirir. Anlamayı ve anlamlandırmayı öğretir. Kişinin uyum çabası, kendi kaderini belirler. Günün sonunda değil, yaşamın sonunda varacağı başarıya odaklanmayı öğretir.

İnsan bir sebeple dünyadadır. Her yaratılmış olanın sebebi olduğu gibi insan da görevlidir. Dünyada hangi görevi yapacağı ne mutluluğunu ne yaşam kalitesini belirler. Görevlendirilmiş kişi, üzerine düşen vazifeyi yapmak ile sorumlu iken vazifesini yaparken kendi seçimleri, arzuları ve bakış açısı sadece huzurlu olmasını etkileyecektir. Bir başka insan gibi olsaydım gibi bir yanılgıya düştüğünde, kendini eksik hissedecektir. Oysaki vazifelendirildiği görevi yerine getirebilmesi için kendisine yeterli donanım akıl ve anlama kabiliyeti verilmiştir. Bu verilmiş olanı, verenin isteği doğrultusunda kullanması, gücünün ölçüsünde yaşayacağı huzurlu mutlu bir yaşam için yeterlidir. Dünyada mutlu olmak huzurlu olmak için bir şeylere sahip olmak gerekmiyor bize verilen yaratılışımıza uygun yeterli imkânlardır. Biz nefsimizin kandırmaları ile mutsuzluğu kendimiz yaratıyoruz. Allah’ın verdiğine razı olup, Allah’ı razı etmek, yani İslam olmaktır esas olan. Gerçek yaşam bu dünyada değildir. Eğitim için kısa bir süre için buradadır insan ve bilinen gerçeklik içinde, kalbini öne çıkarabilip uygulamaları ile bildiğini göstermesi, yaşaması gerekir. Zorluklar karşısında nefsine yenilmeden imanına delil göstermesi ve doğruları yaşaması gerekir. Dönüş kesin olarak, her şeyden daha büyük olan Allah’adır.

Kur’an, İnsanın yaratılışında ki kabiliyetlerini, dünya yaşamında kaldırabileceği yükü nasıl taşıyabileceğini ve özel yeteneklerini nasıl kullanması gerektiği konusunda yol gösterici bir kılavuzdur. Kur’an her insanın kalbinde, ruhuna işlenmiş bir bilgidir. Bunu aklına taşıması ve öyle hareket etmesi gerekir. Yaratılışı farklı olan her insan, benzersiz özelliklerde ve yetenekler ile donatılmıştır. Hayalleri, amaçları farklı ve özeldir. Kişinin kendini gerçekleştirmesi için dünya var edilmiştir. Eğer her kişiye özel olarak indirilen Kur’an’a göre bir yaşantı içinde kendi yolunu düzenlerse insan, başarı ve mutluluğu, hem yaşarken hem de sonraki sonsuz yaşamında bulabilir.

Bana gelmiş olan özel bir mesajı, benden daha iyi anlayıp bana açıklayabilecek hiçbir kimse yoktur. Kendi yaşantımı, iç dünyamı, meşgul olduğum görevi, hissettiğim duyguları benden daha iyi kim tahlil edip doğru yolu bana gösterebilir, Allah’tan başka.

Kur’an’ın mucizesi burada, hiçbir bedel karşılığı olmadan, kolaylıkla elimizin uzanabileceği, dilimizle okuyabileceğimiz, aklımızla düşünebileceğimiz, kalbimizle inanabileceğimiz şekilde karşımızda bizim istememizi bekliyor. Doğruyu ve güzel olanı almak, dünyadaki yaşamı güzel ve iyi olan şekilde yaşamanın bilgisine ulaşmak için hiç bir engel yok, Sadece istemek yeterli. İstemek İnsana sunulmuş bir ayrıcalık, ne isterse, dünya o olur isteyen kişiye. Dünyayı isteklerimiz ile şekillendiriyoruz. Her insan bir dünyadır. Her insanın dünyası farklıdır. Din, her insan için hem özel olarak kendi yaşantısına yön verecek bir kitap ile açıklanır, hem de tüm evren ile ilgili olarak içinde yaşamın kaidelerini açıklar. Okuyan ve isteyen kişi kendi yaşamında ve evrende bulunduğu yere uyumlu bir yaşam sürebilir. Mutluluk ve başarının anahtarı; Kur’an’da anlamak isteyene, açık bir ifade ile açıklanmıştır.

İbadet etmek,

Kalbimizde olan bilgiyi, aklımıza kabul ettirmek ve Aklın, kalp ile paralel düşünmesini, teslimiyet göstermesini sağlamak için insana gösterilen yoldur. Kur’an’ın bize tavsiye ettiği ibadetler yani, okumak, anlamak düşünmek, namaz kılmak, oruç tutmak, yardımda bulunmak, zekât vermek gibi tüm ibadetler sadece Allah’ın Sistemine uygun eylemleri hayata geçirebilmek içindir. İnsan ibadet ederken yaşam felsefesi kazanır ve kendini en doğru olacak seviyeye taşır.

Okumak ve yazmak insana özgü en önemli ibadet, akledebilen kişi, okuyup anlayıp anladığını yazabilen anlam çıkaran düşünen ve doğru olduğunu kabul ettiği doğrultuda harekete geçen kişi yola çıkmış olur. Okudukça daha net anlamlar kazanan yaşamı içinde daha iyi olan eyleme geçmek için sebep bulur. Sebepler yolculuğunda varacağı güzel sona hazırlar. Ta ki, ulaşıncaya kadar.

En önemli ibadetlerden biri Namaz kılmaktır,

 Kalbin söylediğini dinleyip, aklını susturup bir olduğun durumdur namaz. Nefsin ve kalbin aynı paralelde buluştuğu andır. Nefsin sesi kesilmiş olur. Sadece kalbin konuşur ve aklın buna hiçbir vesvese karıştıramaz.

Namaz kılmak insana kalbinin sesini dinlemeyi öğretir.

Doğru şekilde, gerçekten namaz kılmak, bunu farkına varmak uzun bir egzersiz sonucu kazanılabilen bir ibadettir. Bunun içindir ki, küçük yaşlardan başlayarak ömrümüzün sonuna kadar devam etmek gereklidir. Böylece, zannettiğimiz dünyanın gerçekliği dışında bir yaşam olduğunun farkına varıp Allah’ın önünde Kıyamda durulur. Vücuttan sıyrılıp insan olduğun ve gerçek varlığının farkındalığını bu hayatta tadabileceğin tek andır namaz. Kıyamet günü Allah’ın karşısında toplanacağımız zorlu günden önce ki toplanmayı, Ölmeden önce bu dünyada hissetmek için. Neden zamana ve mekâna bağlı bu dünyada bulunuyoruz? Anlamak için. Allah’ın sistemi hakkında düşünüp buna uyum sağlamak isteyen kişi için, namaz derin düşünebilmek için bir ibadettir.

Namaz kılmaya kalkan kişi, Hz. Musa’nın Tuva vadisinde mukaddes bir mekân içinde Allah ile konuştuğu konumdadır. Allah her şeyi kuşatır. İnsan kalbinde bunu hisseder durumdadır. Ne gökte ne yerde her şeyi kuşatmış olan Allah’ın kapsadığı mübarek makama, vucudu dünya kirinden arınmış ve kalbi dünyadan ari olmuş biçimde kıyamdadır.

Kur’an, bu dünyanın nasıl yaşanacağı ile ilgilidir.

İbadetler de bu dünyada Allah’ın sistemine uyum sağlamak için gereklidir. Anlamak ve anlamlandırabilmek için ibadetlerimizi yaparız. Bu sayede kalbimiz güçlenir, yaşamımız içinde nefsin isteklerine, arzularına kapılıp uyumsuz hatalar yapmaktan kaçınabiliriz, ruhumuzun insan özellikleri kazanabilmesi için gerekli olan kulluğu yapmalıyız ki, zaman ve mekân içinde yaşadığımız bu dünyaya olmak için geldiğimiz kişi olabilelim. Böylece hem bu dünyada hem de sonsuz olan yaşamda başarılı olabilmek için doğru olan yolu bulabiliriz ve uygun eylemlerde bulunabiliriz.

 

Allah’ın Kulu olmak,

Yaşadığımız bu dünyada tüm canlı – cansız yaratılmış olan, Allah’ın sistemi içinde mükemmel bir uyum içinde, yaratılış maksadına uygun olarak görevini yapar. Dağlar da vazifelidir, sivrisinek te vazifelidir, İnsan da. Hiçbir şeyde bir uyumsuzluk veya aykırılık yoktur. Tüm yaratılmış olan Allah’ın ona verdiği maksada göre hareket eder. İnsan türü tek bir genel maksat ile yaratılmamıştır, her bir insan farklı maksat ve yetenekler ile yaratılmıştır. İnsan Allah’a kul olmak isterse, yaratılış yeteneklerini Allah’ın sistemine uygun olarak en verimli şekilde ortaya çıkartmalı ve hayata geçirmelidir. Her bir insan farklı yetenekler ve güce sahiptir. Kendisine verilmiş olan bu yetenekleri ortaya çıkararak eyleme dönüştürmek bu konuda en iyi çabayı göstermek ve yapabileceğinin daha iyi olanını yapmak, Allah’ın kulu olmanın göstergesidir. İnsana verilmiş olan özel güce göre çalışmak, en iyi ve doğru olan hayatı yaşamaya gayret göstermek; Allah’a şükretmektir. Tüm yaratılmış olan gibi, yaratılış maksadına hizmet etmek, kişiye verilmiş olan seçme iradesi ile isteyerek maksadını gerçekleştirebilmek ve böylece Allah’ın sisteminde uyum içinde çalışmış olmak, insana hem dünya yaşamında hem de sonsuz olduğu yaşamda doğal olarak en büyük başarıyı kazandıracaktır.

Misal, hayvanlar âleminde, hangi hayvanın daha faydalı daha kıymetli olduğu tartışılmaz her birinin kendi yaratılışına uygun işlevi vardır. Her hayvan görevini kusursuzca yerine getirir. Sinek sinekliğini, aslan aslanlığını yapar. Her insan da üzerine yüklenmiş olan vazifeyi layığı ile yapmak için yaratılmıştır.

Kendine uymayan bir iş yapan kişinin başarılı olma olasılığı çok düşüktür. İnsan sevdiği işi yaptığında yani kendi yaratılışına uyumlu bir yaşam için çalıştığında mutlu ve başarılı olur. Aslan, kartal olmaya çalışsa da mutlu ve başarılı olamaz.

İnsana sunulmuş olan yetenekleri hayata geçirmek hem kendi benliği için hem de dünyada ki faaliyetleri için gereklidir. Bu özel yetenekleri öncelikle ortaya çıkarmak için okumalı, çalışmalı, ancak kazandıktan sonra o kişinin bu yolda çalışmaması nankörlük olur. Kendi doğal durumuna aykırı iş yapmış olur. Boşuna harcanmayacak kadar kıymetli olan imkânları israf etmiş olur. Bal yapmayan arı veya koşmayan at gibi.

Bir örnek olsun diye bir an şöyle düşünsek; dünya yaşamında insana verilmiş olan imkânlar ile ne yaptığı derecelendirilip, değerlendiriliyor. Sol tarafta çok kötü bir şekilde hiç umursamadan veya farkında olarak harcanmış yaşamlar var. Sağ tarafta iyi ve doğru için adanmış, Allah’ın sistemine tam uyum sağlayabilmiş arınmış olan hayatlar var. Ortada ise iyi ve doğru için çalışan, Allah’ın sistemine uyum göstermek için çabalayan ve doğruya kavuşma umudunda olan hayatlar var. En soldakiler helak olmuş veya hakkında kesin hüküm verilmiş olanlar, bunlar azaba girecek ve kıyamet günü daha da büyük bir azap ile cehennemlik olacak. En sağdakiler Allah’ın sistemine tam uyum gösterebildikleri için cennete girmeye hazır bir şekilde mutlu sona davet olunmuşlardır. Ortadakiler ise, kıyamete kadar, ta ki sağ veya sol guruba dâhil olana kadar çabaları ile değerlendirilecek.                          Belki de yaşadığımız şu an araftayızdır.

İnsanlar bunu bilemez, ancak Allah bilir.

Yaşadığımız dünya, bize görünen veya algılayabileceğimizden çok daha derin, çok daha büyük bir yaşam var. Görünen kısmını bile anlamak ve anlamlandırmak konusunda yetersiz veya ilgisiz durumdayız. 

Misal, elektrik nedir? Sorusunu düşünmüş müyüzdür? Bilimsel olarak açıklamasını yapabiliriz elbette, tüm yaşantımızın içinde her an. İnsan dünyadaki nimetlerden faydalanacaktır elbette. Bize verilen nimetleri Allah’ın sistemine uygun bir biçimde kullanmak kulluğumuzun gereğidir. Canlı, cansız her nimet Allah’tandır. Bize verilen nimetlere Allah’tan sakınarak, saygı ile kullanmak ve farkında olmak zorunluluğumuz var. Şöyle bir bakış açısıyla düşündüğümüzde, Allah, Kur’an’da cinleri insan vücuduna nüfuz edebilecek dumansız bir ateşten yarattı diye bildiriyor. Şeytan da cinlerdendi. Kur’an’da Hz Süleyman’ın cinlerden ve şeytanlardan oluşmuş çalışan bir ekibi olduğu ve onun emrinde idare edildikleri anlatılıyor. Bizde bugün belki de cinlerden faydalanıyoruz. Cinin şişeden çıkma hikâyesini terse çevirdik, onu biz sokuyoruz pilin içine. Elektriği göremiyoruz ancak elektriği kullanmaya, emrimiz altına aldığımızdan bu yana insan yaşamındaki değişime bir bakmak lazım. Yaratılmış olana yaratandan dolayı saygı ve Allah’ın sistemine uygun bir şekilde faydalanmak durumundayız. Oysaki hiç düşünmeden, iyi veya kötü fark gözetmeden emrimize amade kullanıyoruz. Bize büyük bir kolaylık ve fayda sağlıyor. Karşılık olarak neyi veriyoruz! Olumsuz taraflarını da hayatımıza kabul ediyor, sakınmıyoruz. Kendimizden kabul ediyoruz. İnsanlığın bir sınavı olarak görmüyoruz. Kur’an’da bize anlatılmış olan hiçbir yaşanmış geçmiş olaylardan ders almıyoruz.  Muhtemelen onlarda bu durumdan kurtulmak için tüm çabayı sarf ediyorlardır.

Dünyada doğayı, Allah’ın sistemini bozmaya çalışan ve uygun olmayan şekilde davranan insan, hep kötü sona varmış, başarısız olmuştur. İnsana sunulan her lütuf şımarmasına değil, şükredip daha iyi ve doğru çalışmasına yönelik olmalıdır. Dünya’da başarılı, güçlü olup bu gücü Allah’ın sistemine uygun iyi yönde kullanmak için çalışmalıyız. Hz. Süleyman’a (Kur’an’da) söylendiği gibi. 

Nisa suresi birinci ayette bize bildirilen üzerinde düşündüğümüzde, şöyle bir fikre varılabilir. Dünyada yaşayan tüm canlılar bir tek “can”dır. Tek bir vücuttur. Yani, Allah tüm canlıları bir dişi hücreden ve ondanda eşini yaratarak milyonlarca canlı türünü yaratmıştır. İnsan çok uzun bir zaman sonra yaratılmıştır, ancak Allah’ın sistemi değişmez. Sonuç olarak yaratılmış olan her canlı diğer tüm canlılara ve Allah’ın sistemine fayda sağlamaktadır. Bu itibarla tüm canlı yaratılmışlar arasında bir akrabalık bağı vardır. Allah’ın bizi akraba kıldığı tüm canlılara saygılı ve sevgi ile yaklaşmalıyız. Daha önemlisi tüm dünyada yaşayan canlılar aslında tek bir yaşam formu, tek bir vücut. İnsan olarak, parçası olduğumuz yaşama faydalı uygulamalar içinde olmak sonuçta kendimize fayda sağlayacaktır.

Kalan süre, insanın varması gereken olgunluk seviyesine ulaşması yani Allah’ın sistemine uygun hale gelebilesi için kalan süre çok az bir zamandır. Kıyamet yakındır. Elbette tüm insanların bu seviyeye gelmesi beklenen bir durum değildir. Allah’ın sisteminde, insanların kendi istek ve arzusu ile bu seviyeye varması gereklidir. Dileyen bu yönde çaba gösterir, dileyen yüz çevirir. Yoksa bu dünyaya hiç gelmez veya diğer canlılar gibi tek bir tür olarak toplu halde Allah’ı bilir ve öyle davranırdık. Şüpheye düşmemiz, doğru ile yanlışı; dünyada yaşarken özgür irademiz ile uygulayabilecek, insan olabilecek olgunluğa varabilecek olanların belli olması hakkında bir yolculuktur. Verilen mühletin, sürenin sonuna çok yaklaşılmıştır. Farkında olan, bu yönde kurtuluşa ulaşmak isteyen, açıklanmış ve açıklanan Kur’an’a uygun yaşama çabasında olmalıdır.

 Biz bu dünyaya geldiğimizde babalarımızı bu düzen içinde gördük başka türlü bir yaşam bilmiyoruz, mevcut olan sisteme ayak uydurduk. Zaten bizim bozuk olan düzeni değiştirmeye de gücümüz yoktu. Diyemeyiz. Dünyada çoğunluğun yanlış olduğunun farkında olmak, Allah’ın sistemine uygun bir düzen kurmak yolunda çaba göstermek, çevremizdekilere bu yolda öğüt vermek için çalışmayı, Kur’an’ı öğrenmeyi ve öğretmeyi yaşam amacı haline getirmiş ve o yolda hayatını vakfetmiş insanlar olmayı başarmalıyız.

Nefes aldığımız sürece çalışma, başarma imkânı vardır. Hiç bir kimse ne zaman ve nerde öleceğini bilemez. Yaşadığımız an başlamak için en uygun zamandır.

Her işin Allah’a bağlı olduğunu ve Allah’a döneceğini biliyoruz. Her can ölümü tadacaktır. Hiçbir canlı dünyada kalıcı değildir. Zaten dünya da belirli bir süre için var edilmiştir. Ancak Allah’tan gelen ruhlarımız ölümsüzdür. Dünyadaki çalışmamız, çabamız sonsuz olan yaşamda olacağımız seviyemizi belirler. Herkes layık olduğu seviyede, sonsuz bir yaşam içinde olacaktır.

Hikmet verilmiş olanlara çok büyük bir hayır verilmiş demektir.

Aklını ve kalbini kullananlar, hikmeti nasıl kullanmaları konusunda düşünenler, kurtuluşa en yakın olanlardır.

Allah’ın sistemini anlamış olmak, bu konuda ihtisas sahibi olmak çok zorlu bir yolculuktur. Başımıza gelen iyi veya kötü diye tanımladığımız her olayın bir açıklaması, sebebi mutlaka vardır. Bu açıklamaları Kur’an’da bulmak mümkündür. Allah insanlarla Kur’an ile konuşur. Aklımız ve kalbimiz, aynı paralel çizgide, aynı amaç ve istekle doğruyu bulmak ve uygulamak konusunda azimli ise seçimlerimiz doğru olanı yapmak yönünde olacaktır.

Peki, doğruyu bize bildiren nedir?

- Kalbimiz.

Başınızı doğuya ve batıya çevirmeniz erdemli olmak için yeterli değildir. Diyor Allah. Erdemli olan Müslüman; tam anlamı ile Allah’ın sistemini anlayarak bunu hayatında yaşam şekli haline getirebilmiş olandır. Allah’tan sakınan kul olmak, eğer Allah kavramı doğru anlaşılmış ise mümkün olabilir.   Dua nedir? İbadet nedir? Günah Nedir? Bu soruların cevabı Kur’an’dadır. Herkesin kolaylıkla anlayabileceği açıklıkta tekrarlı ve örneklemeli olarak açıklanmıştır. Ancak üzerinde düşünürsek, aklımıza ve gönlümüze yerleştirip hem aklımız hem kalbimiz, güven duygusu ile kabul gösterir ve bu yaşamımıza yansıdığında Mutluluğa erişmiş, gerçek huzura kavuşmuş oluruz.  Gerçek huzura bu dünyada kavuşmuş olan ruh, Allah’tan Razı ve Allah’ında ondan razı olarak Cennetteki yerini almaya hazırdır.

Yaşadığımız dünyada çekilen sıkıntılar kelimenin tam anlamıyla eğitim amaçlıdır. Zorluklar olmadan hiçbir insan çözümleri arama yoluna gitmez. Çözümleri aramak için aklımızı kullanmak zorunda kalırız. Bulduğumuz çözümler, kalbimize uygun ve kalbimizin kabul edebileceği çözümler midir? Ruhumuza danışmak gereklidir. Kalbimiz razı değil ama aklımızca başka hiçbir çare yok diyorsak, burada, bu olayda mutlaka bir sorun vardır. Varacağı sonuç huzura, mutluluğa götürmeyecektir. Daha sonra üzülmektense işin başında doğru olanı yapmak, zorluğa göğüs germek, bedelini baştan ödemek işin sonunda mutlu ve huzurlu olmak varsa değecektir, çekilen sıkıntılara.

Ne kazanırsa kazansın insan bu dünyada, sahibi olmadığı bir şey için ne sevinir ne de üzülür. Dünyanın sahibi Allah’tır. İnsanın tüm çalışması Allah içindir.

 Dünyada rızkımız için çalışmayız, Allah’ın rızası için çalışırız. Zekâtımız için çalışırız. Başarılı olmak ve kazandığımız ile ibadetimizi daha iyi yerine getirmek için çalışırız. Bize farz kılınmış olan şeyleri yerine getirmek için çalışırız.

 Allah’ın sistemini anlayabilmek için, uyum sağlayabilmek için, anlamış olduğumuz sistemin içinde isteyerek bilerek iyi, Salih işler yapabilmek için çaba gösteririz. Kur’an’da Müminlerin zekâtları için çalıştıkları bildirilmiştir. Mümin kişi daha güçlü olmayı daha çok Allah’a ibadet edebilmek için ister. Her işin sonu Allah’a döner. Eğitimini tamamlamış, ihtisas sahibi, tam bir huzur içinde Allah’a döndürüldüğümüzde, olacağımız yeri yine Allah belirleyecektir. Hak ettiğimizin karşılığı olarak. Allah’ın bağışlaması ve merhameti sonsuzdur. Nefes aldığımız her an, en uygun zamandır, doğruya en yakın olanı bulmak için çaba göstermeye başlamanın.

Bu niyetle, gerçekten iyi olanı bulmak için çabaya başlayan insan, Allah’ın yol göstermesi ile kalbinde doğru yolu bulacaktır.

 Elindeki imkân ile yola koyulunca yolda destek gecikmez. Şu olunca gibi ertelemeler başlanacak olanı hiç başlatmadığı için, ne çabaya ne de desteğe ihtiyaç bırakır. Fikir, eyleme geçince gerçek olmaya başlar. Yol ayrımına gelirsen hangi yöne devam edeceğin sorusuna yanıtın, Allah için kalbinin gösterdiği yoldur. Kazandığın değil senin olan, varmak istediğin istikamete doğru olan çaba senindir. Bu uğurda, ne çekeceğin günlük sıkıntılar seni yolundan alıkoysun ne de kazandığın günlük zenginlik. Dünyada geçici olan her şey, zorluklar veya zenginlikler aldatıcı olabilir. Allah’a varacağının bilgisi ile en büyük gücü kazan ve bunu Allah için kullan. Hem ilimde hem maddede en büyük gücü iste Allah’tan. Eğer sen doğru yol üzerinde bir amaç için çabalıyorsan elde edeceğin güç, şükretmen ve Allah’ın sana verdikleriyle, Allah için yol almana ve yol göstermene imkân verecektir. Bu, Allah’ın kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyeceği bilgisi ile eğer sen bu gücü aklında ve kalbinde, Allah’ı biliyor ve ona uygun kullanabiliyorsan, gücü kazandığın zaman yaratılışındaki fıtrata uygun kendini gerçekleştirebilmişsin anlamına gelir. Yaratılışına uygun kabiliyetini ortaya çıkarmış, olabileceğin yere nankörlük etmeden gelebilmek için çalışmış, sana verilen gücü doğru kullanmış ve nasibin sana verilmiş olur. Bu noktadan sonra kendine zulmetmeyip (geçici olan dünya zenginliğini nefsin için arttırmayı istememek, kibre, hırsa ve cimriliğe kapılmamak) iyilik için, Allah’a şükretmek ve doğru olanı yapmak için çalışırsan, huzur ve mutluluk her iki âlemde senin olur. 

Yaratılışındaki kabiliyetini, gücünü, dünyada sana verilmiş olan yetenekleri Allah adına gerçekleştirebilmek için çalışmaya tüm ömrümüzü adamak gerçekten doğru yaşanmış bir hayat olur.

Göklerin ve yerin sahibi de yöneticisi de Allah’tır. Sen de Allah’a aitsin, bu dünyada emanetsin. Çok kısa bir süre için emanet olarak bulunduğun bu yerde senin olmayan şeyler için kıskançlık ta yapma cimrilik te yapma. Karun’u hatırla ki o, şımarmıştı. Ona verilmiş olanı, gücünü, servetini kendi eseri sanmış, şirk koşmuştu. Dünyada iyi şartlarda yaşam sürmek, seni sonraki nesiller arasında iyi anılmaya değer bir kişi yapamaz. Daha önemlisi sonsuz yaşamında sürekli zorluk içinde olmayı da engellemez. Çalışan Allah’ın rızasını kazanmak ve sonsuz kalacağı yere varmak için çalışsın.

Allah her şeyden haberi olandır.

İnsanın tüm yaptığı çalışma, gönlünde, aklında, istek ve duyguları işiten ve bilen Allah, her çalışana uygun karşılığı nasip eder. Görünürdeki, insan aklı ile düşündüğümüz anlamlandırdığımızın çok ötesinde başka anlamlar ve sebepler var. Allah’ın sistemi çalışmaktadır. Milyarlarca insan, farklı istekler ile farklı çalışmalar içindedir. Allah tüm isteklerin, tüm çalışmaların karşılığını layığı ile cevaplar.  İnsan aceleden yaratılmıştır. Çünkü insan aklı ancak yaşadığı ana göre olaylara anlam verir. Oysa kalbinde olan gerçeği kavramaya daha yakındır.

Aklımızın almadığı olaylara nasıl sabır gösterebiliriz ki? Sabır göstermek, bizim kalbimizde olan ile aklımıza söz geçirip doğru ile yanlış arasında, doğru olduğuna inandığımız yönde çalışarak vazgeçmeden, azimle sebat göstermektir. Allah’ın sisteminin, insana öğretildiği yüce Kur’an’da örnekler ile açıklamalar yapılmıştır. Hz. Musa’nın, ilim verilmiş olan Allah’ın kulundan bu ilmi öğrenmeyi istemesi ve sabredememesi, bize aklımızın alamayacağı olayları nasıl yorumlamamız gerektiği hakkında yol gösteriyor. Çünkü insan ancak zamana ve mekâna bağlı yaşar bu dünyada. Geçmiş ve geleceği bilen ve müdahil olan Allah’tır. Biz sadece anı yaşarız ve bunun üzerinden anlam çıkarabiliriz. Gelecekte olası varılacak hedefe insanı hazırlayan Allah, bizim iyi veya kötü diye anlamlandırdığımız olaylar ile olması gereken, varılacak hedefe doğru bizi yönlendirir. Tesadüf eseri değil, özel olarak tasarlanmış olaylar zinciri. Her yaşanılan olaya verilen karşı tepki, sonraki cevap bulunacak olan olayı meydana getirir. Verilen cevap, sonraki olayın başımıza gelmesi için bizim cevabımıza, tepkimize göre şekillenir. Bu sınavları, Allah’ın rızasını gözeterek, Allah’ın gösterdiği doğru istikameti şaşmadan takip edenler hidayet kazanır. Nefsinin günlük istek ve arzularını ilah edinmez ise, layık oldukları karşılığı görürüler. Hem bu dünyada hem de sonsuz yaşamda.

Başına gelen her ne olursa olsun, sebebi Allah tarafından bilinen ve izin vermesi ile bir hikmet ile başına gelmiştir. Her işinde mükemmel olan Allah’tan gelen de mükemmeldir. Öyleyse sana gelen hediyeyi en güzel şekilde karşıla ve hakkını ver. İyi midir kötü müdür bu konuda endişelenme, bil ki sana gelen bir hediye ve sınanmadır. Muhatap alınmış olmak, senden haberi olduğunun farkında olmak ne kadar güzeldir. Yalnız başına olmadığını bilmek ne kadar güzeldir. Yöneldiğin de istekte bulunduğunda yüceler yücesi azim olan Allah’tır.

Can da senin değil, mülk te senin değil. Çok büyük bir plan içinde, yaratılışına uygun tüm durumları karşına çıkaran, göklerin ve yerin ve bunların içinde bulunan her şeyin sahibi olan Allah’a aitken, sen ancak kendi gerçekliğin ve Kur’an’dan öğrendiğin ilim kadar yapabileceğin en doğru eylemlere yönel. Yapmakta olduğun eylemlerin sonucunu bir ve tek olan Allah sana bildirebilir. Mucizelerini Allah zamanı gelince gösterecek, o zaman gerçeği anlayacağız. Sonunda kıyamet günü tüm yapmış olduğun çalışmalar önüne serilmeden önce, nefes aldığın sürece iyi olanı çoğalt ve güzel olan işler yaparak, çok zorlu bir gün için hazırlık yap.

Zorluklara karşı sabırlı ol. Her zorluk yanında kolaylıkları da barındırır. Şöyle ki, zorluk insanın gücü ve yeteneklerine göre çözümlerini bulabileceği ölçüdedir.  İnsanın tüm gücünü kullanabilmesi ve yeteneklerini yanlış yola sapmadan Allah’ın insana verdiği bilgi ve ilim ile çözmek yolunda imkânlarını kullanmaya, çalışmasına olanak hazırlar. İnsanın tam kapasite ile aklını, kalbini çalıştırabildiği durum ortaya çıkmalıdır ki, çözüm ihtiyaç olsun. Zorluklar bizim yeteneklerimizin nasıl ortaya çıkaracağımız bilgisini kazanmamız için sebeplerdir. Ancak dünya yaşamı sevgisi, imkânlarımızın ve gücümüzün ölçüsü aşıp, nefsimizin arzusuna göre haddimizi aşan ölçüde isteklere dönüşür ise kendimize zulüm etmiş oluruz. Aynı zamanda var olan bir gücü, yeteneği ortaya çıkartmak, ihtiyaç olmaz ve kullanmadığımızda, bizde böyle bir yeteneğin olduğunun hiçbir zaman farkına varamayız. Boşa verilmiş heba olmuş olur. Allah dünyada her şeyi hak ile yaratmıştır. Dünyadaki yaşam, zaman ve mekâna bağlı olarak her bir insanın yaratılışından kendisine verilmiş olan gücü ve yetenekleri, Allah’ın yarattığı yönde kullanmasını, eylemleri ile ortaya çıkarmasını ve böylece daha üst bir seviye olan Allah’ı görür gibi bilmek ve Allah’ın da kendisini görüyor olduğunu bilmek seviyesine ulaşmaktır. Yani, dünya gözü ile değil, kalp gözüyle görüp, öyle anlam vermektir yaşanan hayata. Henüz dünyada iken öte dünyanın farkına varabilmek ve öyle davranabilmek gerekir.

Dünya yaşamı, sadece zaman ve mekâna bağlı, içinde bulunduğumuz vücudun, nefsimizin gerçek yaptığı bu dünyadan ibaret olmadığının farkında olup, bilerek yaşanmalı.

İnsan sadece et ve kemikten oluşmuş, dünyadaki diğer tüm şeyler gibi atomlardan, moleküllerden, toprak minarelerinden oluşmuş, bir şey değil. Evet, içinde bulunduğumuz vücut budur. Ancak insan bu tecrübeyi yaşasın, öğrensin, ortaya çıkarıp eyleme geçsin diye bu vücutta hayat bulmuştur. İnsan tüm bu gerçekliğin ötesinde, çok yüce olan Allah’ı bulma yolculuğu içerisindedir.

Düşünceleri ile uygulamaları ile ibadetleri ile gösterilen yol ve bilgi ile Allah’ın sistemi içinde, öte evrene varma yolculuğu için çabalar. Eğer, doğru olanı eksiksiz yapabilir ise gönül gözü ile görür ve bilir. Artık günlük dünya telaşı ve endişesi kişide kalmaz. Çünkü Her işinde mükemmel olan Allah’a dayanıp, güvenmiştir. Allah’tan olan ne güzeldir.

Dünya hayatında, kendini köle haline getirecek durumlara sokmaktan kaçın. Allah’ın sana verdiği senin için daha iyi ve yeterlidir. Din Arapçada borç ile aynı şekilde yazılmaktadır. Bir anlamda din Allah’a olan borçtur. İnsanın bu dünyada Allah’tan başka kimseye borcu yoktur, Allah’ın verdiğine razı olup çalışmak yeterlidir. Borca girip borcun kölesi olma. Tek borcun sana yaşamı veren, rızkına kefil olan Allah’adır. Allah sana, yaratılışına uygun imkânlar verecektir. Yeter ki Allah’ın sistemine uyumlu eylemlerde bulun, uygun şekilde aklını çalıştır, şükür ile çalış. Dünyanın geçici menfaatini çoğaltmak isteyip, kendine zulmetme. İnsanların kurduğu sisteme kapılma. Dünyanın da Ahiretinde tek sistemi Allah’ındır. Başkalarına verilmiş olanlara imrenme. Allah’ın sana verdiği nimetler ile kendindeki imkânların ile yapabileceğin en uygun faaliyeti bulup, Allah yolunda çalış. İnsanların kurduğu sistemin de, insanların da borcu altında köle olma. Gurur duyacağın makam veya zenginlik değildir. İnsan olmanın, özgür, bağımsız olmanın, Allah’tan başkasına köle olmadan yaşamak gururdur. Eğer kendini bu duruma sokmuş isen, Allah’a yönel ve sana bir çıkış yolu vermesi için tövbe et ve dua et. Her şeye gücü yeten Allah’tan başkasına köle olma.

İlah yoktur, yalnızca azim ve kudret sahibi olan Allah vardır. Yaratan da, yol gösteren de, yardım eden de Allah’tır. Allah’ın insana verdiği nimetler saymakla bitmez. Karşılığı ise şükretmektir, Yaratılış amacına hizmet etmektir. Bu gördüğün dünyada bulunma sebebini gerçekleştirmektir.

Görmediğin halde sana gaybı bildiren Allah, her şeyden haberdardır. Sana bildirilene uy. Çok daha büyük bir sistemin içinde bulunduğun gerçektir. Farkında olup yaşamı bu yönde yaşamak, dertlerin, sorunların çözümünü bulmana ve hedefe ulaşmana daha layıktır. İçinde olduğun dünya yaşamında ki vücudun gücü, kabiliyeti dünya sistemi ile sınırlıdır. Ne dağları yerinden oynatabilir nede yeri yarabilir. Haddinden fazlasını istemek, arzulamak, kendini bu dünya sistemi içinde büyük görmek, kibir göstermek, şirk koşmaktır. Dünya da Ahiret te Allah’ındır. Kim, güç ve itibar arıyorsa bunu ancak Allah’a yaklaşarak kazanabilir. Allah’a yakın olan, yaratılışında ki fıtrata uygun, gönderildiği yol üzere çalışıp, şükreden müminler ancak Allah’ın sonsuz keremi ile yardım umabilirler.  Kendilerine zulüm edenler, ancak kayıplarını artırırlar. Bağışlayan da, yardım eden de, yol gösteren de Allah’tır. Şükür ve Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’adır.

Yaratan da Allah’tır, emri ile yöneten de Allah’tır. Dünya’da yaşanan her olay Ancak Allah’ın emri ile ve kontrolünde olması gerektiği karar üzere gerçekleşir. Bizim irademiz gerçekleşmesi murad edilen sonuca bizim doğru yolu seçerek mutlu sona ulaşmaktır. Küçük büyük, önemli önemsiz gördüğümüz her olay istisnasız Allah’ın emrindendir. Tam vaktinde, eksiksiz, fazlasız bir kader ile gerçekleşir. Yaşanan kader üzere gerçekleşen olay bir sebebe ulaşılması için planlı bir şekilde gerçekleşir. Bu olaya verilecek tepki, oluşan durum karşısında uygulanacak olan bizim seçimimizdir. Kibir ile mi karar verilecek yoksa teslim olup doğru yolu bulmak için yardım mı istenecek. Gaybı bilmiyoruz ki doğrunun ne olduğuna karar verelim. Onun için gaybı bilenden yardım talep ediyoruz. Bizi en doğru olan istikamete götür diye. Her işin sonu Allah’a çıkar, Allah’a bağlanır. İsteriz ki seçeceğimiz uygulama bizim için hem dünyada hem ahirette güzel sonuca ulaşsın.

İman eden ve işini en doğru şekilde yapan kurtuluşu ümit edebilir.

İşini en doğru şekilde yapmak; Allah’a iman etmiş ve her an Allah ile birlikte hareket ettiğinin farkında olan kişi, Allah tarafından görevlendirilmiş olduğunun farkına varacaktır. Yaptığı işi, Allah’ın gösterdiği doğrular üzerine yaptığında, yaptığından zarara uğramaz. Bundan korkmaz. Karşılığını alacağının garantisi Allah’tır. O’na güvenir O’na dayanır. İş her ne olursa olsun – ticari faaliyet, akrabalık ilişkileri veya doğayla ilişkiler her ne yapılacaksa – işi veren, işin istediği şekilde yapılmış olduğunu görecek ve bunun mutlaka bir karşılığı olacak. Herkesten beklenen tam anlamıyla budur. Onun için, bize ibadetimizin yollarını göster diye dua ederiz. Dinimiz bizi özgür bırakır ve Allah dışında hiçbir şeye muhtaç olmadığımızı, sadece Allah’a bir borcumuz olduğunu anlatır. Borcumuzu ödemenin yolu da yaratılış amacımızı gerçekleştirmek için hak olan yolda işler yaparak varılacak huzurda eksikliklerimizden dolayı bağışlanma umut etmektir. Çünkü hiç kimse sorumluluğu tam olarak yaşayamaz. İnsan hatalar yapar ders alır ve tövbe eder. Kendini en iyi duruma getirebilmek için en iyi olanı yapmak için çalışır.

Namaza kalktığınız zaman, geleceğinden hiçbir şüphe olmayan mahşer günü toplanma zamanını düşün. O anda kıyamda Allah’ın huzurunda duruyorsunuz. Biz, uzakmış gibi görüyor olsak ta çok yakın bir zaman sonra tüm insanlar mahşer günü Allah’ın karşısında kıyamda duracak. İşte o gün sadece iman etmiş ve Kur’an’da anlatıldığı gibi işlerini iyi yapmak için çalışmış olanlar Allah’a secde edebilecek. Bunların dışında olanlar secdeye varamayacak. Bu durumda mazeretlerini de sunamayacaklar. İşte o gün, bu yaşanacağı kesin olan gün gelmeden Allah’ın karşısına, ölmeden önce ölmüş ve mahşerde toplanmış bir bilinçle, af dilemek imkânı varken secde edebiliyorken, fırsat verilmişken, şükredebilecek zamanda secde edip Allah’a tabi olunmalı. Bilin ki insan namaza kalktığında rükû ve secde ederken Allah onu görüyor. Kalbindeki niyeti biliyor. Allah hataları affeden ve daha iyisine yönlendirendir.

Namaz için kalkabiliyorsan, bir şeylerin düzelebileceği umudunu da ayakta tutuyorsun demektir. Yaşam devam ederken bir fırsat vardır. Huzurlu ve mutlu olabileceğin bir duruma ulaşma ihtimali ve insan o ihtimale doğru evrilme çabasında duruyordur. Geçmiş ne olursa olsun, kalbin sana bunun gelecek günler için bir imkân verilmesi olarak göstermiş ise mutluluğu yakalama için mühlet verilmiştir. İnsan zorlukta yıkılmaz sabır ile her şeyden daha büyük ve güçlü olan Allah’a dayanarak devam edebiliyorsa kötü iyiye zor kolaya dert mutluluğa çevrilebilir.

İnsan nedir

İnsandan önce yaratılmış olan tüm canlı cansız, bu görmüş olduğumuz dünya içinde ne varsa gök yer ve arasında her şey bir sistem içinde bir düzen ile orda tutuluyor. Her canlının içinde onu orda tutan, fiziki olarak bir bütün halinde tutan bir sistem çalışıyor. Bir güç canlı cansız ne varsa onu bir arada tutuyor vazifesini yerine getirmesi için yönlendiriyor. Bu akıl için vazifelendirilmiş bir cin olabilir mi? Her canlı bitki veya hayvan bir vazife ile yaratılmış ve bir akıl idare ediyor onu. Hayvanları incelerseniz hem hayatta kalmak hem de yaşamsal faaliyetlerinde bir akıl olduğunu fark edebilirsiniz. Hayvanlar arasında bir hiyerarşi mevcut, liderlik isteği var mesela. Hava durumunu eş seçimini vücudunun ve çevresinin analizini mükemmel biçimde analiz edebiliyor. Ve bunun gibi içgüdü deyip geçtiğimiz muhteşem bir akıl ile yönlendiriliyorlar.

İnsan da aynı sistem içinde yaratılmış bir canlıdır. Hayatta kalması için bir akıl ile doğuyor. Bu akıl için tüm canlılarda ki gibi bir cin görevlendirilmiş olabilir. Fakat tüm diğer canlılardan farklı olarak insan yaratıldığında, Allah Ruhundan üfleyerek insana kalp, gönül vermiş ve onu halife yapmış, yüce bir makam lütfetmiş, sorumluluk (din) vermiş. Vücuduna hükmeden cine de secde et demiş, insana tabi ol. Şeytan cinlerdendi ve secde etmeyerek kıyamete kadar süre istedi. Allah’ta ona süre verdi. Böylece vücudun içinde hem biz insan var hem de cin var, birbirlerine düşman şeklinde bir dünya hayatı başladı. İnsan, üstün olduğunu bilir duruma gelecek, bu durumla başa çıkmayı öğrenecek, insan - halife olduğunu kanıtlayacak. Hem cinini ikna edecek ona iyi bakacak hem de Allah’ın yaratışında gösterdiği gibi isteklerini kabul ettirecek. Cin ise insanın doğru isteklerine boyun eğerek, ikna olarak, teslim olarak emri yerine getirecek. İsteklerin doğru ve Allah’ın gösterdiği yolda olan istekler olması vücutta ve kalpte huzur meydana getirecek. Yeni bir yaratılış ile tekrar gönderildiğinde insan huzur ile sonsuz bir yaşama kavuşacak.

Bu Kur’an ile destek bulabilecek düşünceyle hayata baktığımızda yaşam amaçlarımızı değerlendirdiğimizde hayatın ve ölümün neden yaratıldığını, bu dünyada neden vakit geçirdiğimizin farkına varabiliriz.

Hayatta ki mücadele istekler hep birer bahane, rızkımızın peşinde koşmamız, soyumuzu devam ettirmeye çalışmamız ve bunun gibi sayılabilecek dünya hayatının süsü diyebileceğimiz birçok şey aslında birer sebep. Dünya hayatının işleriyle iş yaparken öğrenmemiz gereken aslı bulma yolculuğu. Dünya hayatı ile Allah bize bu uğraşı vermeseydi biz yerimizden kıpırdamaz hiçbir faaliyetin içinde olmazdık ve dünyanın içinde önümüzde duran ayetlerden haberdar olamazdık, öğrenemezdik. Her insan zorluk içinde bir mücadele içinde ömrünü geçirir. Bakıp görmek ve yaşadığının anlamını ortaya çıkarmak için farkında olarak yaşarsa anlamış olur. Neyin kıymetli olduğunu bilir ve aslın kazanılması noktasında olaylara, çevresine ve kendisine bakıp aklını öyle çalıştırır. Gönlü, insan olan tarafı huzur bulmuş olur. Başarının ölçüsü dünyadaki kazanmış oldukların değildir. Kazandığın veya kaybettiğin zaman ne yaptığındır. Olayın kalbinde nasıl şekillendiği başarı veya başarısızlıktır.

Evren – dünya, oyun olsun diye yaratılmadı.

Evren Allah’a aittir. Ve bu dünyayı hangimizin daha iyisini yaptığını, çalışmasının daha güzel olduğu ortaya çıksın diye yaratmıştır. İnsana çalışmasından, faaliyetinden başka bir şey yoktur. İçinde olduğumuz durumda yapmaya çalıştığımız faaliyetin bir karşılığı vardır. İçinde olduğumuz durumu yaratan Allah’tır. Zengin – fakir, güçlü –zayıf, zor – kolay fark etmez. Allah’ın bizi sınamak için yarattığı durumlarda yapmaya çalıştığımız faaliyet sadece bizim kararımızdır. Bu faaliyet için göstereceğimiz çaba, azim, sabır insana bırakılmıştır. Nasıl istiyorsa o şekilde çalışmasını gayretini ortaya koyabilir. İradesini kendi istediği yönde kullanabilir. Ancak verdiği karar doğrultusunda çalışmasının bir karşılığı, bedeli var. Yaptığının karşılığı mutlaka kendisine ödenir.

Allah uyarıcı resullerini ve kitabını gönderir ki, insanlar bilgiye kavuşsun. Karşı karşıya kaldığı durumun manasını anlasın ve ona göre çalışsın. Büyük resmin farkına varsın. Göstereceği çabanın, azmin, sabrın neye hizmet edeceğinin farkına varsın. Bunun kendine ne kazandıracağını anlasın. Ne öğrendiğinin kendisine nasıl bir olgunluk kazandıracağını bu bilginin onu neye dönüştüreceğinin bilincinde olsun. Allah ilim veriyor insanlara, yaşatıyor, öğretiyor. Bilen birinin isteği ile hiç aklına bile gelmeyen birinin isteği birbirinden çok uzaktır. Oysa Allah dualara cevap verendir. Aklına bile gelmeyen birinin nasıl bir duası olur. Bilinçli, bilge ve gören bir insanın nasıl bir duası olur.

Bilen ile bilmeyen hiçbir olur mu?

Kur’an’da geçen ayetler, ancak hayatımıza değdiği zaman bizim tarafımızdan tam olarak anlaşılabilir. Allah Kitabında “ayetlerimi size göstereceğim, sizde tanıyacaksınız” diyor. Ve “Kur’an’da tüm misalleri anlattık” diyor.

İnsanı yaratan ve bizi denemek için dünya hayatını yaratan Allah elbette ki yaşanacak durumları da yaratandır. Nasıl ki yaratılmamız tesadüf eseri değilse yaşanacak olan durumlarda tesadüfen gerçekleşmeyecektir. Başımıza gelecek ve karşı karşıya kalacağımız zorluklar, sınavlar henüz biz yaratılmadan önce belirlenmiş olmalı ki, o yükü taşıyabilecek güçte ve kapasitede yaratılmış olalım. Her insan farklı yeteneklerde ve güç kapasitesine göre yaratılmış olduğu için her insan için özel durumlarda kalarak taşıyabileceği ağırlıkta sınav yapılmalıdır ki buda ilahi adalettir. İnsan ancak karşı karşıya kaldığı durumlara verdiği duygusal ve akli tepkiler ile o durumda öğrendiğini kalbinde kendine katarak olgunlaşır. Eğer dersini öğrenemez ise durum kendisi için daha da zorlaşır. Anlar itibari ile hayat süren bir varoluştur. Geçmiş ve gelecek insan kontrolünde değildir. Ancak an içinde verilen çaba, oluşan duygular ve sonucunda kalbinin olgunlaşması insana kalan bakiyedir. Farkına varıp ne yaşadığının bundan da ders çıkartarak hatalarını görebilen kişi gelecekte varacağı durum içerisinde doğruya ulaşabilme ihtimaline daha yakın olacaktır. Bu dünya yaşamı; geçmişte yapılan hatayı Allah’tan af dileyerek tekrar etmemek için, tövbe etmek ve bu yeni durumda olgunlaşmak üzere yol almaktır. Dolayısı ile o hatayı yapman ve şu an çektiğin sıkıntının bu yüzden olduğunu düşünmen doğrudur. Oysaki geçmişte yaşadığımız hikâye bizi oluşacak yeni duruma hazırlamak için yaşanmış, biz yeterince farkındalığa sahip olamamış, dersimizi öğrenememişiz ki hala bize zor gelmektedir. Fakat yine de yaşanan durum Allah izin verdiği ve Allah’ın emri ile seni bu durumda sınav edeceği için mani olmadığı anlamına gelir. Allah emrine galiptir. Eğer hatayı anlamış ve bilinç olarak kendini düzeltebilmiş isen en büyük başarıya ulaşmışsındır. Düştüğün durumlar artık sana daha kolay çözümler için imkân kazandırmış olur. Allah’ın sana bundan daha iyisini vermesini umabilirsin. Çünkü (ayet) mucize sana gösterilmiş ve sende bunu idrak etmişsin anlamına gelir ki bu büyük bir lütuftur. Geleceği inşa etmiyoruz. Neyin bizim için daha iyi olabileceğini bilmiyoruz. Allah’tan ümidimizi kesmiyor daha iyi olanı istiyoruz. Gelecekte başımıza her ne gelecekse razı olarak o anlar için hazırlıklı oluyoruz, bir ön yargı oluşturmadan. İyi veya kötü nitelendirmelerin bizim önden satın aldığımız kıstaslara göre değişmesine izin vermeden an itibari ile en iyisini ortaya koymak hususunda karar veriyoruz. Gönlümüz ile aklı çalıştırarak elimizden gelenin en iyisini yapmak için çalışacak şükredecek ve Allah’ın yardımıyla bunu da aşacağımıza güvenmiş olarak. Her iyi ve kötü durum yaratılmış olduğumuz fıtratımıza uygun olarak sınanmak üzere bize yaşatılıyor olduğunun farkındalığı ile Allah’ın yardımı ve yol göstermesi ile kolay bir şekilde bizi olgunlaştırıyor. Eğer kitaptan bir nasip sana ulaşmış ve anlamını hayatına uygulayabilmiş kişilerden isen yaşam içinde oluşan durumlar anlamlı hale gelir. Şunu bilirsin her ne durumda olursan ol Allah seni çaresiz bırakmaz. Sadece çaresiz olmadığını bilmek bile mutlu ve huzurlu bir hayat için yeterlidir.

 İyi olanla şımarmamak kötü olan ile ümitsizliğe kapılmamak asıl olan.

İnsan olmak;

Bilinç düzeyinde farkında olarak, kendi özünden, kalbi ile aklederek, isteyerek iyi ve güzel olanı yapmasıdır.

 

Hayat,

Öncesinde bilgimiz dâhilinde katıldığımız bir oyunda, şartlar ne olursa olsun Allah’ı bulmaktan ibaret bir oyundur hayat. Oyuna girmeden önce ve sonrasında bilgilendirildik. Oyunda başarılı olmak farz kılınmıştır. Başarılı olmak nedir bunun bilgisi Kur’an’da açıklanmıştır. Oyunun içinde Allah’ı bulup ona göre oyunu bitirebilen, büyük bir ödül alır. Oyunu gerçek yaşam zanneden ve farkında olmadan sadece oyunu bitiren ise büyük bir bedel öder.

Dünya hayatı dediğimiz yaşam, ancak bizim başa çıkabileceğimiz, bizim için yaratılmış olan durumlara nasıl bir algı ile bakıp, nasıl bir kalp ile sergilediğimiz tutumların ve eylemlerin karşılığıdır.

İnanan ve salihatı uygulayan dünyada ve ahirette başarıyı yakalayabilir. Salihat nedir. Şu an içinde bulunduğumuz durumda Allah’ın bizden yapmamızı beklediği işin en iyisini yapmaktır. Her ne iş ile ilgiliysen, anne isen en iyisi, patron isen en iyisi, işçi isen elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak, çünkü bu görevi veren Allah razı, sen yaptığından razı olmalısın. Ne varacağı sonu ne kazancını nede hiçbir başka kimse için değil, sadece Allah için en iyisini yapıp Allah’ın hem dünyada hem ahirette senin çalışmana vereceği karşılığı elde etmek için yap. Allah, çalışanın çalışmasının karşılığını zayi etmez.

Bir geçiş için burada olan insan için seküler anlamda iyi veya kötü diye algıladığı her şey aslında sergilenecek tutumu ortaya çıkarmak için yaratılmış bir durumdur. Gerçek yaşam anlamında iyi veya kötü olan ancak buna verilen tepki veya kalpte oluşan duygudur. Allah bize her durumda hayır indirendir.

Bilgi ve farkındalığın da ötesinde her ne yaşanıyor olursa olsun, imanın kalbinde yer edinmiş olan kişi, gerçekleşen olay veya olaylar zincirinin bu dünya hayatı ölçülerinde değil gerçek yaşam için insana ne kazandıracağının farkında olarak bir tutum alması, bir anlam kazanması ve bunu kendi normali olarak kabul edebilmeyi öğrenebilmelidir.

Hayat ancak bir sınavdan ibaret, Allah’ın göndermiş olduğu kitap üzerinden üzerimize yüklenmiş sorumluluğu, fıtratımıza işlenmiş hal ile yerine getirebilmekten ibaret. Hayatta başımıza gelen zor – kolay her ne oluyorsa tüm gerçekliği ile şahit olup farkına vardığımız ve bu gerçek durum ile Allah’ın yardımı ve yol göstermesi sayesinde bir sonraki duruma evirilişine şahit olmamız için ecele kadar süregelen şeylerin adıdır yaşamak.

Allah’tan yardım istiyoruz, dünya yaşamında. Ahirette varılacak sonuç için yaşadığımız bu dünyada ne oluyorsa ahiretteki karşılığı için oluyor. Yardım istiyoruz çünkü kendi elimizle yaptığımız hataların toplamı bizi bazen içinden çıkılamaz gibi görünen zorlukların içinde bırakıyor. Bilerek veya bilmeden yaptığımız günahlar, yapmamız gereken veya kolaylıkla yapabileceğimiz işleri öyle zor hale getirmiş olur ki, Allah’tan yeni bir açılım isteriz. Ve eğer Allah’tan bir imkân verilirse geçici ve hızla tükenen bu dünyada kendi nefsimiz için düzeltmeleri yapar en iyi şekilde üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmiş, o şekilde hayatı tamamlamış, din gününe eksiksiz varabilmiş olmayı dileriz.

 

Ölüm,

İlk insandan günümüze ve kıyamete kadar bu dünyada yaşayan herkes ve her canlı öldü - ölüyor - ölecek. Biz de çok yakın bir zaman sonra öleceğiz. Her gece uyuduğumuzda da ölüyoruz. Belirlenmiş ecel anına kadar yapmamız gerekeni yapmış ve yapmakta olduklarımıza karşılık kazanmış olarak gündüzleri faaliyetlerimiz yapmak üzere dünyaya geri gönderiliyoruz. Güzel tarafı her gece öldüğümüze göre ölümün bir son olmadığı konusunda kesin bilgimiz var. Gerçek yaşam mekânımızın dünya olmadığı da kesin bir bilgi ile bize bildiriliyor. Dünyaya gündüzleri ne ile meşgul olup nasıl davranacağımız hususunda bir sınav olarak gönderiliyoruz. Vücudun içinde sadece biz yokuz, bizim dışımızda istekleri arzuları olan yaşayan bir sürücü, bir akıl, doğruyu gösteren bir kalp ve insan olmaya çalışan biz.  İnsan, akıl üzerinde hâkimiyet sahibi olabilecek bir kalbe sahip ve bu akıl etme ile kalbimizin gösterdiği doğruyu seçip uygulayarak yaşam içinde bu iradeyi kullanabilmemiz asıl bizden beklenen. Yaşamda her durumda sabır ve mücadele içinde dimdik, dosdoğru durabilenlerin ayırt edilebilmesi için yaratılmış bir hayat.

Şöyle bir düşünsek, gerçek yaşamın bu dünya olduğunu kabul edecek olsak, gece rüyamızda gördüğümüz büyük bir zenginlik ferah bir yaşam ve büyük bir mülkün sahibi olsak, büyük bir mutluluk içinde tüm detayları içeren bir rüya olsa dahi, sabah bunların hangisini bu yaşadığımız dünyaya getirebiliriz. Muhtemelen kısa bir süre sonra unutacağımız güzel bir rüyadan ibaret olacaktır. Oysaki gerçek yaşam ahirettir. Ve burada yaşamakta olduğumuz bu dünyada yaşanan rüya içerisinde kendimiz için önceden hazırlayıp, gönderebileceğimiz iyi davranışlarımızı seçebilecek bir iradeye sahip olarak yaşıyoruz.